AKŞENER Grup Toplantısında ,''Türk milliyetçiliği, adeta bir suçmuş gibi fişleniyor ''

AKŞENER, ''Netanyahu, bir savaş suçlusudur, Netanyahu, bir bebek katilidir ''

HABER 25.10.2023 14:56:00
AKŞENER Grup Toplantısında ,

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

İYİ Parti’mizin, 6’ncı yaşını doldurduğu, bu özel günde; grup toplantımıza, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım;

İktidar maalesef, dış politikadaki, hemen her meseleyi, iç politikaya malzeme etmeyi, alışkanlık haline getirdi.Bu sağlıksız yaklaşımın neden olduğu, tutarsızlık ve zikzaklar da, her defasında, ülkemize bedel ödetiyor. Biliyorsunuz, bu durumun son örneklerinden biri de, İsveç’in NATO üyeliği konusu…

Dışarıda, konunun muhataplarına, adeta boncuk dağıtan, Ak Parti iktidarı;  içeride ise, yazdığı senaryolar üzerinden, milletimizin, gözünü boyamanın, peşine düşmüş durumda.

Sayın Erdoğan daha önce, bu konu hakkında ne demişti; hatırlıyor musunuz?

“Eyyy İsveç, boşuna uğraşma!

Sen, benim mukaddes kitabım Kuran’ın yakılmasına, yırtılmasına müsaade ettiğin sürece, biz, sizin NATO’ya girmenize, evet demeyiz.”

Başka ne demişti?

“NATO’ya üye olacaklarsa, Türkiye’nin güvenlik endişelerini, dikkate almak zorundalar.” demişti.

Eski Adalet Bakanı, Bekir Bozdağ da, bir süre önce;

“FETÖ’cülerden, PKK’lılardan, diğer terör örgütü üyelerinden, terör suçları sebebiyle, Türkiye’ye iadesini istediğimiz isimlerin, iadesi konusunda, bize, tek bir karar gelmedi.” demişti.

Konuyla ilgili, gelinen son noktada ise, öğrendik ki;

İktidar, İsveç’in katılım protokolünü imzalayıp, Gazi Meclisimize göndermiş.

Hadi bakalım, buyurun buradan yakın…

Yani;

Önce esip gürlediler, sonra hiçbir şey almadan, “şak” diye, protokole imzayı çaktılar!

Bu yaklaşım, size de tandık geldi mi?

Biz, Rahip Bronson olayında ve Kaşıkçı davasında da, bunu yaşamamış mıydık?

Değerli dava arkadaşlarım;

Kararı elbette yüce meclisimiz verecek; ancak iktidar da, bu konudaki sorumluluğunu, bilmek zorunda.

Bununla birlikte, F35’ler konusunun, Türkiye açısından, fevkalade önemli olduğunun da, altını çizmek istiyorum.

Vaziyetin vehameti ortadayken, siyasetin, İsveç sosuna batırılması, çok açık söylüyorum, Türk milletine yapılan, büyük bir ayıptır.

Biz, İYİ Parti olarak; sorumlu muhalefet anlayışımız çerçevesinde, buradan, bir çağrıda bulunuyoruz.

Biz, NATO’nun Genişlemesine karşı değiliz.

Ancak, söylenen bunca sözden, olan biten, onca hadiseden sonra, bu millete ve onun seçilmiş temsilcilerine, bilgi vermek ve onları, ikna etmek zorundasınız.

Bunun için, derhal Gazi meclisimizde, bir genel görüşme açılmasını, teklif ediyorum.

Milletvekili arkadaşlarıma da, bu konuda talimat verdim.

Gelin, teklifimize olumlu yanıt verin.

Böylece, İsveç’ten istediğimiz koşullar karşısında, bugüne kadar, hangi adımlar atılmış; Türkiye’nin, güvenlik kaygıları, hangi düzeyde giderilmiş; şeffaf bir şekilde, bizlerle paylaşın.

Gelin, demokratik süreçleri, olması gerektiği gibi çalıştıralım, ülkemiz ve milletimiz için, en doğru kararı, hep birlikte alalım.

İYİ Parti, her daim, devletimizin, itibar ve menfaatinin olduğu yerde bulunmayı, kendisine vazife bilir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Değerli dava arkadaşlarım;

Biliyorsunuz, genç gazetecilere yönelik başlatılan, operasyonlar ve tutuklama sürecinde, şahit olduğumuz, utanç verici skandallara, her gün, bir yenisi daha ekleniyor.

Son olarak, dava dosyasına eklenen;

“Gönderilerinde, milliyetçi paylaşımlarda bulunduğu, tespit edilmiştir.” ifadesi, ve “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” yazılı pankartlara, bir suç delili olarak, yer verilmesi;

Bize artık; yaşananların, bir hukuk garabeti ve akıl tutulması olmanın ötesinde; sinsi bir amaç doğrultusunda atılan, bilinçli adımlar olduğunu gösteriyor.

Türk Milliyetçiliği;

Ziya Gökalp’lerden, Mümtaz Turhan’lara, Erol Güngör’lere kadar uzanan, Ve Büyük Türk Milleti’nin istikbalinin garantisi olan, aziz ve kutlu bir davadır.

Ama bugün;

100’üncü yılına ulaşan Cumhuriyetimizin, temel taşı olan, Türk milliyetçiliği, adeta bir suçmuş gibi fişleniyor.

Genç gazeteciler de, bu fişlemenin kurbanı yapılıyor.

Değerli dava arkadaşlarım;

İktidarın bu yaklaşımı, aslında yeni değil.

Biz bunu, daha önce de yaşadık.

Hatırlayın;

Bizler, sözde çözüm sürecinde de, çok benzer bir tutumla, karşı karşıya kalmıştık.

Türk milliyetçiliği, o dönemde de, suç ilan edilmiş;

Türk milliyetçileri, dönemin yandaşlarınca, faşistlikle, hattâ, “kandan beslenmekle” suçlanmış; adeta bir, “milliyetçi avı” başlatılmıştı.

Türk’e dair, ne değer varsa, hepsinin üzerine, “ırkçılık” suçu atılmaya çalışılmıştı.

Hattâ, Atatürk’ümüzü sevmek, onu anmak bile; açılım meraklısı, sözde demokrasi aşıklarınca, hakir görülmüştü.

İşte, bugün de, mevzu bahis, sığınmacı krizi olduğunda;

Türk milliyetçiliği için, yine aynı süreç çalıştırılıyor.

Milyonlarca kaçağın bulunduğu bir ülkede, bunların oluşturduğu sorunları, geleceğe dönük tehditleri, dile getirmenin suç sayıldığı; bunu yaparken de, Türk milliyetçiliğinin hedef alındığı, bir rezalete karşı; İYİ Parti olarak, elbette sessiz kalamayız, ve sessiz kalmayacağız!

İşte bu yüzden, buradan, bir kez daha iktidara sesleniyorum:

Türk milliyetçiliği; binlerce yıllık şanlı mazimizin; Türk’ün, tarih boyunca verdiği, kutlu mücadelenin; nice büyük badirelerin, nice büyük zaferlerin; günümüzde yankılanan, nihai sonucudur.

Orhun Abidelerinden, Millî Mücadele’ye kadar; sahip olduğumuz tüm değerlerimiz, tüm sembollerimiz, tüm şahsiyetlerimiz, Türk milliyetçiliğinin, bizzat kendisidir.

Türk milliyetçiliği, kutlu bir yoldur.

Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; Yusuf Akçura’lar, Ziya Gökalp’ler, Zeki Velidi Togan’lar, Alparslan Türkeş’ler, Dündar Taşer’ler, Mümtaz Turhan’lar, Erol Güngör’ler de, bu kutlu yoldaki, yolbaşçılarımızdır.

Eğer ki bugün; Türk milliyetçiliği bir suçsa, bütün bu kıymetlerimizi de, suçlu mu ilan ediyorsunuz?

Türk’ün devletinde, Türkiye Cumhuriyeti’nde, Türklüğe karşı, cephe mi alıyorsunuz?

Kendinize gelin, kendinize!

Böylesi bir rezaletin karşısında, İYİ Parti olarak; Türk milliyetçiliğini, ırkçılıkla, yabancı düşmanlığıyla, birlikte anmaya cüret eden; her türlü gaflete, her türlü hain girişime, her tülü kirli emele karşı;

sonuna kadar mücadele edeceğiz.

Eğer ki Türk milliyetçiliği, bir suç sayılacaksa; o zaman alenen, açıkça, gönül rahatlığıyla, söylemek isterim ki; Biz de, Türk milliyetçisiyiz!

Biz de suçluyuz!

Üstelik bu suçun, ortakları olmaktan da, onurluyuz, gururluyuz!

Biz de, “Hudut namustur!” diyoruz.

Haydi bakalım, gelin, bizi de tutuklayın!

Biz de, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” diyoruz.

Haydi bakalım, gelin, bizi de tutuklayın!

Biz de, hep bir ağızdan, tüm gücümüzle; “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!” diyoruz.

Haydi bakalım, gelin, bizi de tutuklayın!

Tutuklayın da görelim.

Hodri meydan.

Aziz milletim;

Gazze’de, “teröre karşı savaş” iddiasıyla, yola çıkan İsrail’in; sivilleri bile hedef alan, gaddarlığı; hız kesmeden devam ediyor.

Tüm insani değerleri, hiçe sayan; ve artık, alçak bir mezalime dönüşen, bu eylemler karşısında; her fırsatta, sözde insan hakları şampiyonluğuna soyunan, bilindik ülkeler ise, üç maymunu oynayıp,

katil Netanyahu’nun günahlarına, utanmadan ortak olmaya, devam ediyorlar.

İsrail, Gazze’yi, adeta bir atış talimi alanına çevirdi.

Hamas’ın terör saldırılarında; binden fazlası sivil olmak üzere, 1400 İsrail vatandaşı, hayatını kaybetmişti.

İsrail’in karşı saldırılarında ise; dört binden fazla sivil Filistinli, hayatını kaybetti.

Ölen sivillerin, 1700’ü ise; ne acıdır ki, çocuktu…

Evet, ne yazık ki; 1700 günahsız çocuk, Netanyahu terörünün, kurbanı oldu.

Rastgele ve vicdansızca atılan bombalar; 1700 çocuğu öldürdü.

O bombalar, masum insanları öldürdü…

O bombalar, hastanede, yeni doğmuş bebekleri öldürdü…

O bombalar, güvenli bir yere ulaşmaya çalışan, aileleri öldürdü…

Bir çatışma, ancak bu kadar onursuz olabilir.

Bir devlet insanı, ancak bu kadar vicdansız olabilir.

Ama dünya, yaşananlara bu kadar kayıtsız kalamaz;

Kalmamalıdır.

İnsanlık suçu işleyenlere karşı, ısrarla sergilenen diplomatik nezaket, derhal rafa kaldırılmalı; ve gerçekler, tüm çıplaklığıyla konuşulmalıdır.

O gerçek de şudur:

Netanyahu, bir savaş suçlusudur.

Netanyahu, bir bebek katilidir.

Sivilleri, çocukları öldüren Netanyahu terörüyle, müzik festivalinde gençleri tarayan, Hamas terörü, aynı şeydir.

Ve sıfatına bakılmadan, hak ettiği gibi, bir katil gibi, bir terörist gibi muamele görmelidir.

Aziz milletim;

Gazze’de, savaş suçu işleniyor.

Gazze’de, insanlık suçu işleniyor.

Gazze’de, terör suçu işleniyor.

Ve savaş diye ambalajlanan, bu devlet terörüne karşı; en büyük tepkiyi vermesi gereken, ABD Başkanı, “büyük demokrat” Biden, Netanyahu’ya, destek üzerine destek yağdırıyor.

Sözde demokrasinin beşiği Amerika, Sözde eşitliğin, özgürlüğün sembolü Amerika, Yüzyılın en vahşi sivil katliamına, düpedüz sponsor oluyor…

Gerçekten ibretlik.

Değerli dava arkadaşlarım;

Savaş ahlakını ve hukukunu, tamamen çiğneyen Netanyahu’nun; başta Cenevre Sözleşmesi olmak üzere; tüm uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu, gün gibi ortada olan bu tavrı; daha fazla cezasız kalamaz.

İşte bu yüzden, başta Batılı ülkeler olmak üzere, tüm uluslararası topluma, bir çağrıda bulunmak istiyorum:

Geçmişte, Auşvitz’te, Srebrenizka’da yaşandığı gibi;

Zalimin içinizden geliyor olması, zulmün varlığını değiştirmez.

Dolayısıyla;

Hedefine evleri, okulları, hastaneleri, ibadethaneleri alan bir katliama, meşruiyet kazandırma çabanızdan, artık vazgeçin.

Mezalime karşı sergilediğiniz, ikircikli tutumu, artık bırakın.

Kafalarınızı kumdan çıkarın, Netanyahu terörüne, tüm gerçekliğiyle şahit olun!

Bu saatten sonra, terörist Netanyahu’nun günahlarını, aklayabileceğiniz bir argüman, kalmamıştır.

İnsan haklarına duyduğunuz hassasiyet konusunda, eğer gerçekten samimiyseniz; en azından, Ukrayna’da, Putin’e karşı gösterdiğiniz tavrı, Netanyahu’ya da, göstermek zorundasınız!

Elbette aynı tavır, kadın veya çocuk demeden acımasızca öldüren, Hamas’a da gösterilmelidir.

Hamas uzantılarını da, Netanyahu’nun propagandistlerini de, kırmızı halıyla karşılayıp, terörün şakşakçılığını yapan, ilkesiz politikalara da, derhal son verilmelidir.

Dünya, böylesi bir insanlık ayıbına, taraf olup, ateşi körüklemek yerine; her iki tarafı da durdurmak için, harekete geçmek zorundadır.

İçinde ne Filistinlilerin, ne de İsraillilerin, iradesini barındırmayan, bu terör ve vahşet ortamına, bir an önce son vermek; sağduyu ve vicdanı, hakim kılıp, adaletin ve hukukun önünü açmak;

uluslararası kamuoyunun, boynunun borcudur.

Bu vahim olayın, bir uluslararası güvenlik krizine dönüşmemesi için, tüm devletleri, ateşkesi sağlama ve barışı koruma fikrinde, samimi olarak birleşmeye davet ediyorum.

Ancak maalesef, görüyoruz ki;

Dünyada barışı hâkim kılma idealiyle kurulan,

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi;

Biden yönetiminin, Netanyahu terörüne destek veren, fanatik tutumu nedeniyle;

Amerika tarafından kilitlenmiş, görevini icra edemez duruma getirilmiştir.

Diğer yandan;

İsrailli bakanların, şımarık demeçlerine rağmen;

Genel Sekreter Sayın Guterres’in, sağduyu ve vicdandan yana olan yaklaşımını, ve bu yöndeki açıklamalarını ise; umut verici buluyorum.

Bu çerçevede;

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki,

ABD vesayetini ve vetosunu, bertaraf etmek için;

Genel Kurul acilen toplanmalıdır.

Bunun için, Güvenlik Konseyi üyelerinin, en az 9'unun, veya Birleşmiş Milletler Genel Kurul devletlerinin, yarıdan bir fazlasının, oy çoğunluğu yeterli.

Dolayısıyla, buradan iktidara, bir çağrıda bulunmak istiyorum:

Türkiye, hemen bugün, bu girişimleri başlatmalıdır.

Bu, hem Türkiye’nin, arabuluculuk gayretlerini pekiştirecektir; hem de, dünya kamuoyunu, insan hakları ve uluslararası hukuk ekseninde, sürdürülebilir bir çözüm hedefiyle, harekete geçirmek için atılmış, önemli bir adım olacaktır.

Biz de, İYİ Parti olarak, şimdiye kadar atılan, her doğru adımda yaptığımız gibi; bu adım için de, iktidarı destekleyeceğimizi, buradan ilan ediyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım;

Dünyanın içinde bulunduğu, bu kriz ortamında;

Biz de, Türkiye Cumhuriyeti olarak, dış politikamızın gereklerini, devlet geleneklerimize yakışır şekilde, yerine getirmeliyiz.

Henüz 16 yıllık, genç bir Cumhuriyetken bile,

İkinci Dünya Savaşı yıkımının, dışında kalmayı başaran, devlet aklımızı; dünyadaki hassas dengeleri gözeten, diplomasi anlayışımızı; ve her şartta, Türkiye’nin çıkarlarını korumayı önceleyen, milli duruşumuzu; bugün, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, daha da net, daha da kararlı ve her daim, tutarlı bir şekilde sergilemeliyiz.

Savaşın, olası yayılma riskine karşı; millî menfaatlerimiz çerçevesinde, ülkemizi, bir savaş yangınından korumayı; stratejik önceliğimiz olarak belirlemeliyiz.

Bunun yolu da sadece; devlet ciddiyetine yakışan, akılcı ve etkin bir diplomasidir.

Şu aşamada olması gereken, ortak tehditleri vurgulamak, ve bölgedeki kalıcı barışı sağlamak için; arabulucu ve garantör ülke olma seçeneğimizi, masada tutmaktır.

Ancak;

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden, şimdiye kadar, titizlikle sürdürmeyi başardığı, bu tavrın dışında; farklı ve maceracı bir tutum bekleyenlere; iç politikada, rüzgâr yakalamak için, dış politikada, savrulma yaşanmasını umanlara; ve yangına körükle gidip, iki eksenli bir terör sarmalında, taraf olmamızı önerenlere de; bazı söyleyeceklerim var:

Türkiye’nin, 100 yıllık diplomasi birikiminde,

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün şekillendirdiği, çok temel bir ilke vardır.

Her şartta ülkemizin güvenliğini amaçlayan, ve hiçbir milletin aleyhinde olmayan, barış yanlısı bir duruş, bizim daimi ilkemizdir.

Bu ilkeyi korumak da, devlet insanlarının, asli görevidir.

İşte bu yüzden; devlet insanı, kendi kafasına göre racon kesmez.

Her daim, aklı selimi öne koyarak, devletinin temel ilkeleri çerçevesinde, ülkesinin ve milletinin menfaatlerini korur.

Ancak bugün, görüyorum ki; bu ilkeden ve devlet insanlığından, bihaber olanlar var.

“Mehmetçik Gazze’ye!” diye slogan atan, şuursuz bir zihniyetin, dolduruşuna gelenler var.

Üstelik bu dolduruşu, milliyetçilik diye pazarlayanlar da var…

Değerli dava arkadaşlarım;

Milliyetçilik bu değildir.

Milliyetçilik önce, kendi vatanına, kendi milletine, kendi evladına sahip çıkmaktır.

Başka anaların doğurduğu çocukların sırtından, çağrılar yapıp, kabadayı pozları vererek, milliyetçi olunmaz!

Başka anaların, kınalı kuzularının sırtından, savaş nidaları atarak, milliyetçi olunmaz!

Bu vatanın evlatlarının sırtından, hamasi nutuklar atarak, devlet insanı hiç olunmaz!

Gerçek milliyetçilik, gerçek devlet insanlığı, nasıl olur biliyor musunuz?

Gelin size, yaşanmış bir olayı anlatayım:

1937 yılında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüz, öz yurdumuzun bir parçası olan, Hatay’ı, anavatan topraklarına katma kararlılığını,

şu sözlerle ifade etmiştir:

“Hatay benim, şahsi meselemdir.

Durumu büyükelçiye, daha başlangıçta, açıkça ifade ettim.

Dünyanın bu durumunda, böyle bir meselenin;

Türkiye ile Fransa arasında, silahlı bir çatışmaya sürüklenmesi; kesinlikle mümkün değildir.

Fakat ben, bunu da hesaba kattım.

Kararımı vermiş bulunuyorum.

Şayet ufukta, bu yolda, binde bir bile, bir ihtimal belirirse;

Türkiye Cumhurreisliği’nden, ve hattâ, Büyük Millet Meclisi üyeliğinden çekileceğim.

Bir fert olarak, bana katılacak birkaç arkadaşla beraber,

Hatay’a gireceğim.

Oradakilerle el ele verip, mücadeleye devam edeceğim.”

Yaaa…

İşte gerçek devlet insanlığı budur!

Şimdiiii…

Şayet bu arkadaşlar;

Gazze’yi de, bir vatan toprağı olarak görüyorlarsa;

Ve vermiş oldukları 24 saatlik mühlet ile,

Netanyahu’yu durduramadıklarına göre;

O zaman buyursunlar; görevlerinden istifa edip, Gazze’ye gitsinler!

Buyursunlar;

Sosyal medyada sergiledikleri bu vatanperverliklerini, sahada da gösterip, Gazze’ye gitsinler!

Buyursunlar; kınalı kuzularımızın, Mehmetçiğimizin sırtından, kahramanlık taslamasınlar;

Kendilerine eşlik edecek arkadaşlarını toplayıp, süratle Gazze’ye gitsinler!

Şayet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırasından, zerre feyz almışlarsa;

Şayet, bir devlet insanı olduklarını düşünüyorlarsa; o zaman, yapmaları gereken yegane şey, işte budur!

Ama öyle, geniş zaman kipleriyle atılan, yüksek desibelli ama eylemden uzak tiratlarla olmaz…

Çünkü büyük sözlerin hakkı, büyük eylemlerle verilir.

Ayrıca;

Şunu da, hiçbir zaman unutmasınlar ki;

Türk milleti, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı gibi;

Bugün de;

Ne Rusya’nın, ne Amerika’nın, ne Çin’in, ne de Ortadoğu’nun, yanına yedeklenecek, bir aparat değildir, olamaz!

Ve asla olmayacak.

Aynı ilk gün olduğu gibi, bugün de;

Her şey Türk’e göre, Türk tarafından, Türklük için olacak!

Aziz milletim;

Dünya bir demokrasi sınavı veriyor…

Popülist siyasi akımlar güçlenirken; birçok demokraside, otoriter yönetimler, yükselişe geçiyor.

Uzunca bir zamandır, özellikle Batı demokrasilerinde, en popülist ve en aykırı siyasal akımların, İslam düşmanlığı üzerinden, kendilerine alan açtığına şahit oluyoruz.

Nitekim bugün;

İsrail gibi, ABD gibi, Fransa gibi, birçok ülke; bu popülist ve giderek otoriterleşen siyaset anlayışına, teslim oluyor.

Elbette, dünyanın sürüklendiği bu tehlikeli tablodan, Türkiye de yakından etkileniyor…

2017 yılından beri, adım adım otoriterleşen bir yönetim modeliyle birlikte; ülkemiz, her geçen gün derinleşen, bir demokrasi krizinin, içine sürükleniyor.

İşte biz, İYİ Parti olarak; bundan tam 6 yıl önce, ülkemizde böyle bir demokrasi krizinin, yaşanmasına engel olmak için kurulduk.

Bir demokrasi mücadelesiyle başlattığımız yolculuk, demokrasi krizine çözüm olmaya adanan, kutlu bir yürüyüşe dönüştü.

Hukukun, gukuk olduğu;

Demokrasinin, askıda durduğu;

Can güvenliğimizin, zorbaların insafına bırakıldığı;

Ve toplumsal adaletin, yok edildiği bir Türkiye’de; çetin bir mücadele verdik, vermeye de devam ediyoruz.

Demokrasinin, yeniden işler hâle getirildiği; hukukun baş tacı edildiği; hak ve hürriyetlerin, teminat altında olduğu; hür ve adil bir Türkiye için, yollara düştük.

Demokrasilerde;

“Sözün sahibi millettir.” dedik.

“Hakkın sahibi millettir.” dedik.

“Devletin sahibi millettir.” dedik.

Sözü de, hakkı da, devleti de, kendilerinin malı bilenlere karşı, mücadele ettik.

“Cumhuriyet fazilettir ve Türk milletine lâyıktır.” diyen,

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün, vizyonu ışığında; hiçbir kuvvetin, bu milleti, faziletinden ayıramayacağını göstermeye, ant içtik.

Cumhuriyetin, herkes için, en emin sığınak olduğu bilinciyle; bu sığınağa, zarar vermeye çalışan herkesin, er ya da geç, kendi ihtirasının zincirlerine, takılacağını haykırdık.

Ve işte bugün, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılıyla birlikte;

İYİ Parti’mizin, 6’ncı yaşını kutluyoruz.

Ne mutlu bize!

Ne mutlu Türkiye’nin İYİ ve cesur insanlarına!

Yüce Allah partimize, daha nice yaşlarımızı görmeyi nasip etsin.

Yüce Allah, daha nice yeni yaşlarımızı,

iktidar olarak görmeyi nasip etsin!

Değerli dava arkadaşlarım;

Geçtiğimiz hafta, millî yas nedeniyle ertelediğimiz, kuruluş yıl dönümü etkinliğimizi; 28 Ekim’de, yani önümüzdeki Cumartesi günü, Ankara’da, Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleştireceğiz.

Yalnız bugün, maalesef ülkemizde,

100 yıl sonra bile, hâlâ,

Cumhuriyetimizle problemi olanlar var…

“Ne yapsak da, Cumhuriyet’in 100’üncü yılını, güme getirsek acaba?” diyenler var…

Dün, her 29 Ekim’de, yatak döşek olanlar vardı;

Bugünlerdeyse, Atatürksüz 29 Ekim kutlayanlar var…

Duydukları, fevkalade büyük üzüntü nedeniyle;

Cumhuriyetin yüzüncü yılının kutlanmasını, yanlış bulup, engellemeye çalışanlar var…

Ve 29 Ekim’de, geçtim mitingi, fener alayına bile mesafeli dururken; 28 Ekim’de, Kudüs mitingi yapanlar var…

Yani;

Hiç utanmadan, Cumhuriyetin karşısına,

Filistin’deki mezalimi dikmeye kalkanlar var…

Ez cümle;

Her zamanki gibi, milleti suni tercihlere zorlayıp; artık kabak tadı veren, alışıldık iki kutup üzerinden, siyasi rant kovalayanlar var…

Kardeşim;

Gazze değil, Kudüs mitingi yapıp; fırsat bu fırsat, herkesin karşısında birleştiği, Netanyahu terörünü, siyasetinize, kaldıraç etmeye kalkıyorsunuz..

Hadi, onu anladık.

Peki başka gün mü bulamadınız?

Bu miting, bir hafta önce yapılamıyor muydu?

Mezalim, bir hafta önce de yok muydu?

Ya da, bu mitingi, bir hafta sonra yapsanız, incileriniz mi dökülürdü?

Milletçe birlik olup;

Bir büyük mücadelenin, bir büyük zaferin, 100’üncü yılını, hep birlikte kutlamak varken; abuk sabuk işlerinizle, neden bu milletin, diş sinirlerine basıyorsunuz?

29 Ekim’i, cümle aleme karşı, tek vücut olmak için, bir fırsata çevirmek yerine; neden bir gün öncesinde, paralel hat çekip; insanlarımızı, birbirinin karşısına dikiyorsunuz?

Ayıptır, günahtır!

Yazıklar olsun.

Aziz milletim;

Onlar istediği kadar, alternatif evrenler kursunlar.

Onlar istediği kadar, en büyük sevincimizin karşısına, bir büyük acıyı dikmeye kalksınlar.

Onlar istediği kadar, bizi karşı karşıya getirsinler.

Biz onlara uymayacağız…

Çünkü biz, İYİ Parti’yiz.

Biz, Netanyahu terörüne karşı durmayı da;

Filistinlilerin acısını paylaşmayı da, çok iyi biliriz.

Ama bunu yaparken;

100 yıllık bir büyük destanı, hak ettiği gibi, şanıyla, şerefiyle kutlamaktan da, vazgeçecek değiliz…

Hiç kimse kusura bakmasın.

Hiç kimse bize, Gazze’de yaşanan mezalimi, bahane etmesin.

Biz, 28 Ekim’de, hem İYİ Parti’mizin, 6’ncı yaş gününü kutlayacağız; hem de, tüm gölgelemek isteyenlere rağmen; Cumhuriyetimizin, yeni yüzyılını; en büyük gururla, en büyük sevinçle en büyük coşkuyla,

elimizde al bayraklarımızla, milletimizle bir arada karşılayacağız!

Tek yürek olup; hep birlikte, hep bir ağızdan;

“ÇOK YAŞA TÜRK MİLLETİ;

ÇOK YAŞA TÜRK DEVLETİ;

ÇOK YAŞA TÜRKİYE CUMHURİYETİ!” diyeceğiz.

Ayrıca aynı gün, İYİ Parti olarak;

Türkiye’nin yeni yüzyılında, milletimiz için açtığımız, yeni yolun, yapı taşlarını içeren; “Demokratik Millî Yükseliş Beyannamemizi”, kamuoyuna açıklayacağız.

Bir demokrasi mücadelesiyle kurulan; bir demokrasi krizine karşı duran; Ve demokrasimizin sokulduğu, çıkmaz sokaklardan çıkmak için, yepyeni bir yol sunan İYİ Parti olarak; Türkiye’nin, Demokratik Millî Yükselişi’ni nasıl gerçekleştireceğimizi anlatacağız.

Bu vesileyle, sizlerin aracılığıyla; bir kez daha, milletimizin her bir ferdini, bu gurur ve mutluluğu, bizlerle birlikte paylaşmaya davet ediyorum.

Cumhuriyetimizin, yeni yüzyılının,

İYİ Parti’mizin yeni yaşının, milletimiz ve memleketimiz için, hayırlara vesile olmasını, Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Türkiye’nin İYİ ve cesur evlatları!

Biz kurulduğumuzda, büyük bir sorumluluğun altına girdik.

Bu sorumluluğu da, bugüne kadar hakkıyla taşıdık.

Taşımaya da devam edeceğiz.

Ama aynı zamanda bugün;

Sırtımızda çok önemli bir vazifenin, ağırlığı var.

Nedir o vazife?

Milletimizin, siyasete yönelik kaybettiği güveni, geri kazandırmak.

Çünkü, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, siyasetin, bu şekilde anılması, bir utanç kaynağıdır.

Bu salonu şereflendiren, her biriniz, o güveni yeniden kazanmak için, siyaset yapacaksınız.

Bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da;

Özümüz, sözümüz bir olacak.

Kendi mahallemizde aç varsa, doyuracak,

Okula gidemeyen çocuk varsa, eğitimine yardım edeceğiz!

Haksızlığa uğrayan varsa, onun hakkını koruyacağız!

Esnafı yine, en iyi biz bilecek, yine tüm dertlerini dinleyeceğiz!

Dara düşen oldu mu, ilk bizim kapımızı çalacak! İster milletvekili olun, ister İYİ Parti’nin bir üyesi olun. En az benim kadar ter dökecek, en az benim kadar çalışacaksınız.

Cümle aleme;

“İYİ Partili ise ahlaklıdır.”

“İYİ Partili ise dürüsttür.”

“İYİ Partili ise çalışkandır.” dedirteceksiniz!

Sırça köşklere yuvalanmış,

Yüksek duvarlara sığınmış,

Lüks ve şatafata bulanmış,

Milletten kopuk saray siyasetini, biz değiştireceğiz!

Önümüzde, yerel seçimler var.

Bu seçimlerde, birçok yerde kazanıp, birçok şehrin yönetimini, yine biz devralacağız!

Ancak tek amacımız, seçim kazanmak olmayacak.

Biz, seçimlerden sonra bile, o gönülleri, kazanmaya odaklanacağız!

Öyle çok, öyle İYİ çalışacağız ki;

Siyasetin içine düşürüldüğü bu kapanı, darmadağın edeceğiz!

Rantçıların yerini, ahlaklı insanlar aldığında;

Beceriksizlerin yerini, vizyoner insanlar aldığında;

Şehirlerimizin nasıl değişeceğini, herkese göstereceğiz!

İYİ Parti’ye emanet edilecek, her şehir; sadece o şehrin kaderini değiştirmekle kalmayacak.

Aynı zamanda, ceket seçtirmeye alışanlara verilmiş, en güzel cevap da olacak!

Biz, 6 yıl önce, milletin talebi üzerine kurulmuş bir partiyiz.

Milletimiz bizden, farklı olmamızı istedi.

Sesini duymamızı ve duyurmamızı istedi.

Toplumun farklı kesimlerine, kucak açmamızı istedi.

Türkiye’nin sorunlarına, çözüm getirmemizi istedi.

Demokrasi krizine, bir çare olmamızı istedi.

Bugüne kadar, Allah’a şükürler olsun ki; milletimizin bu taleplerini, pusulamız bildik.

Ve yönümüzü hiç şaşırmadan, rotamızı çizdik!

Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki;

Bugünden sonra da, aynı rotada, şaşmadan ilerleyeceğiz!

Dik duracak, hak bilecek, hakikati söyleyeceğiz!

Duruşumuzdan, bakışımızdan, yönümüzden, asla taviz vermeyeceğiz!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Yüce Türk Milleti’nin

Demokratik Millî Yükselişini, herkese göstereceğiz!

Bugün 25 Ekim 2023!

6 yıl önce başlattığımız, kutlu yürüyüşümüzde; bugün izlediğimiz yol, hala aynı yoldur.

BU BİR CUMHURİYET YOLUDUR!

BU İNSANIMIZ İÇİN, BİR ÖZGÜRLÜK YOLUDUR!

BU DEVLETİMİZ İÇİN, BİR İTİBAR YOLUDUR!

BU MİLLETİMİZ İÇİN, BİR DEMOKRASİ YOLUDUR!

BU;

YENİ YÜZYILINA KAVUŞAN, GÜÇLÜ TÜRKİYE’NİN YOLUDUR!

Hiç merak etmeyin!

Mutlaka başaracağız!

Hepimiz, hep birlikte başaracağız!

Topyekûn bir millet olarak başaracağız!

Gökteki güneşimiz, hakkın sönmez ocağı olsun!

Tecellisine sığındığımız, bir millet sevdası olsun!

Allah her birinizden razı olsun!

Bizleri bu kutlu yolda utandırmasın, hepimizin yar ve yardımcısı olsun!

Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.


15.1°