Yapılan son araştırmalar ve uzman görüşleri, bu 'görünmez düşmanın' hücre düzeyinde hasara neden olarak bağışıklık sistemini çökerttiğini ve kronik rahatsızlıkları tetiklediğini ortaya koydu.
Uluslararası bilim dünyası, stresin sadece duygusal ve zihinsel bir sorun olmaktan öte, tüm vücudu hedef alan karmaşık bir fizyolojik süreç olduğunu kanıtladı.
Uzmanlar, modern yaşamın getirdiği kronik gerilimin, bağışıklık sisteminden kalp sağlığına kadar geniş bir yelpazede kalıcı hasara neden olduğunu ifade etti.
Yale Üniversitesi’nden psikiyatri ve nörobiyoloji profesörü Dr. Robert Sapolsky, stres altındaki vücutta gerçekleşen biyolojik süreçleri inceleyen öncü isimlerden biri olarak öne çıktı.
Dr. Sapolsky, kortizol gibi stres hormonlarının sürekli yüksek seviyelerde bulunmasının, beyindeki hipokampus bölgesinde küçülmeye neden olduğunu ve bunun da öğrenme ile hafıza fonksiyonlarını bozduğunu savundu. Ayrıca, bu kronik hormonal maruziyetin, DNA’nın uçlarında bulunan ve hücre yaşlanmasında kritik rol oynayan telomerleri kısalttığını ve bu durumun da hücrelerin daha hızlı yaşlanmasına yol açtığını belirtti.
Stresin vücut üzerindeki en dramatik etkilerinden biri bağışıklık sistemi üzerinde gözlemlendi.
Londra King's College’da immünoloji uzmanı olarak görev yapan Prof. Dr. Sheldon Cohen ve ekibi tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı bir araştırma, kronik stresin bağışıklık sisteminin düzenleyici mekanizmalarını bozduğunu kanıtladı.
Prof. Cohen, araştırma sonuçlarına dayanarak, vücudun sürekli bir "savaş ya da kaç" modunda kalmasının, enflamasyonu tetikleyen sinyallerin artmasına ve buna karşılık bağışıklık tepkisini yöneten hücrelerin işlevinin bozulmasına yol açtığını açıkladı. Bu durum, bireyleri soğuk algınlığından otoimmün hastalıklara kadar birçok rahatsızlığa karşı daha savunmasız hale getirdiğini vurguladı.
Stresin kardiyovasküler sistem üzerindeki yıkıcı etkileri de uluslararası tıp dergilerinde geniş yer buldu.
Harvard Tıp Okulu’nda görevli kardiyolog Dr. Erin Michos, kronik psikolojik gerilimin kan basıncını sürekli yüksek tutarak damar duvarlarına zarar verdiğini ve ateroskleroz (damar sertliği) riskini artırdığını söyledi.
Dr. Michos, yüksek stres seviyelerine sahip bireylerde yapılan takip çalışmalarında, kalp krizi ve inme (felç) riskinin, düşük stresli gruplara kıyasla istatistiksel olarak anlamlı ölçüde daha yüksek olduğunu kaydetti.
Uzman, bu durumun, stresin doğrudan kalp ritmini ve pıhtılaşma eğilimini etkilemesiyle ilişkili olduğunu da sözlerine ekledi. Tüm bu bilimsel veriler ve uzman görüşleri ışığında, stresin sadece psikolojik bir mesele değil, vücudun genel sağlığını tehdit eden küresel bir fizyolojik risk faktörü olduğu kesinleşti.
Haber: Züleyha Öncü / Haber Merkezi