Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 21 Ekim 2025 tarihli TBMM Grup Toplantısı konuşmasında, Kıbrıs davasını bir kez daha “Türk milletinin onur meselesi” olarak nitelendirmiştir.
Bahçeli, konuşmasında kararlılıkla şu gerçeği vurgulamıştır:
“Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün öz vatanıdır; federasyon tez ve tekliflerinin geçerliliği ve geleceği kesinlikle yoktur.”
Bu söz, yıllardır sürdürülen teslimiyetçi yaklaşımlara ve dış baskılara verilmiş en net yanıttır. Bahçeli, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenliğini tartışmaya açmayan bir lider olarak, Türk milletinin iradesini uluslararası platformlarda korumanın asli görev olduğunu ifade etmiştir.
Kıbrıs’ta “federasyon” adı altında dayatılan çözümlerin, Türk varlığını eritmeye dönük bir tuzak olduğuna dikkat çeken Bahçeli, iki devletli çözümün hem hakkaniyetli hem de kalıcı barış için tek seçenek olduğunu savunmuştur.
Bu yaklaşım, yalnızca bir siyasi söylem değil; Türk dünyasının bütünlüğünü, Türkiye’nin mavi vatan doktrinini ve Doğu Akdeniz’deki stratejik varlığını korumaya yönelik milli bir duruştur. Bahçeli’nin çizdiği bu net rota, Türkiye’nin dış politikasına yön veren “hak, adalet ve egemenlik” ekseninin sembolüdür.
Kıbrıs Türklerinin iradesine saygı duyan, onların bağımsız devletini meşru gören her yaklaşımın yanında olduğunu vurgulayan Bahçeli, “KKTC, Türk milletinin Akdeniz’deki kararlı sesidir” diyerek, adeta millet vicdanının tercümanı olmuştur.
Bahçeli’nin grup konuşmasında dikkat çeken bir diğer başlık, Filistin meselesidir.
Gazze’de süregelen insanlık dışı saldırılara karşı net tavır koyan Bahçeli, bu konudaki görüşünü şu ifadelerle özetlemiştir:
“1967 sınırlarıyla ihata edilmiş, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen Filistin Cumhuriyeti’nin kurulması bir lütuf değil, hakkın ve hakikatin gereğidir.”
Bu sözler, sadece diplomatik bir temenni değil, insanlık onurunun yeniden inşasına yönelik bir çağrıdır.
Bahçeli, Filistin halkının direnişini meşru, zulmü ise insanlık dışı olarak tanımlamış, İsrail’in saldırılarını “soykırım” düzeyinde bir vahşet” olarak nitelemiştir.
Lider Bahçeli’nin Filistin yaklaşımı, duygusal bir tepkiden öte; adalet, hukuk ve insanlık temelinde şekillenmiş derin bir vicdan siyasetidir.
O, Filistin davasını sadece bir coğrafi mesele olarak değil, Türk milletinin vicdanında yankılanan bir insanlık meselesi olarak görmektedir.
Türkiye’nin tarih boyunca mazluma siper olan bir devlet geleneğine sahip olduğunu hatırlatan Bahçeli, bu geleneği “devletin vakarını koruyarak adaletle hareket etme” prensibiyle sürdürmektedir.
Bahçeli’nin Filistin’e bakışı, dünya siyasetinde samimiyetin ve insan haklarının yeniden tesis edilmesi gerektiğini hatırlatan bir liderlik çağrısı niteliğindedir.
Lider Devlet Bahçeli, hem Kıbrıs hem de Filistin meselelerinde ilkeli, tutarlı ve milli bir duruş sergileyerek Türk milletinin gönlünde ayrı bir yer edinmiştir.
Kıbrıs konusunda Türk egemenliğini savunan, Filistin’de insanlığın vicdanına seslenen bu liderlik; hem devlet aklının hem de ahlaki cesaretin simgesidir.
Bahçeli’nin çizdiği bu yol haritası, Türkiye’nin sadece bölgesinde değil, uluslararası arenada da hakkı, adaleti ve mazlumu savunan bir güç olarak yükselmesini sağlamaktadır.
Bugün Türk milleti, “Lider Devlet Bahçeli” ifadesini bir unvan değil, bir duruşun, bir ahlakın, bir vatan sadakatinin ifadesi olarak görmektedir.
Kıbrıs’ta Türk’ün hakkını, Gazze’de mazlumun duasını sahiplenen bu kararlı tutum; hem Türkiye’nin geleceğini hem de Türk dünyasının onurunu koruyan bir liderlik çizgisidir.
Haber : Yalçın ÇELİK / Haber Merkezi