İngiliz bilim insanlarının son araştırması, psikolojik sorunlara yatkınlıkta kişilik tipinin kritik bir rol oynadığını ortaya koydu.
“Yüksek Hassasiyetli Kişi” (Highly Sensitive Person - HSP) olarak tanımlanan bireylerin, beyin yapılarının farklı işleyişi nedeniyle kaygı bozuklukları, depresyon ve diğer ruhsal sorunlara daha eğilimli olduğu belirlendi.
Psikoterapistler ve nörobilim uzmanları, bu bulguların ruhsal sağlık alanında yeni tedavi yaklaşımlarına kapı aralayabileceğini vurguladı.
HASSASİYETİN BİLİMSEL TEMELİ
Londra Üniversitesi’nde nörobilim alanında çalışmalar yürüten Prof. Dr. Elaine Aron’un öncülüğünü yaptığı araştırmalar, HSP bireylerin çevresel uyarılara karşı aşırı duyarlılık gösterdiğini ortaya koydu.
Aron’un 1990’larda tanımladığı bu kişilik tipi, nüfusun yaklaşık yüzde 15-20’sini oluşturdu. Bu bireyler, yoğun duygusal tepkiler, derin empati yeteneği ve çevresel uyarılara karşı yüksek algı ile karakterize edildi. Ancak, bu özellikler aynı zamanda stres ve kaygı gibi sorunlara yatkınlığı artırdı.
Araştırmada, HSP bireylerin amigdala bölgesinin daha aktif olduğu gözlemlendi. Amigdala, duygusal tepkilerden sorumlu olan beyin bölgesidir ve bu kişilerde çevresel uyarılara karşı daha yoğun bir tepki üretti.
King’s College London’dan nöropsikolog Dr. Michael Pluess, “Bu bireylerde çevresel stres faktörleri, beyindeki duygusal işlem merkezlerini daha güçlü tetikliyor. Bu da anksiyete ve depresyon gibi sorunlara zemin hazırlayabiliyor” dedi.
PSİKOTERAPİSTLERDEN ÇARPICI YORUMLAR
ABD’li klinik psikolog Dr. Judith Orloff, hassas bireylerin duygusal dünyalarının zenginliğinin hem bir avantaj hem de bir yük olabileceğini belirterek, “HSP’ler, çevrelerindeki en ufak değişiklikleri bile derinlemesine hisseder. Bu, yaratıcı ve empatik yönlerini güçlendirse de, uygun başa çıkma mekanizmaları geliştirilmezse ruhsal sorunlara yol açabilir” dedi.
Orloff’un “The Empath’s Survival Guide” adlı kitabında da vurguladığı gibi, bu bireylerin stresle başa çıkma teknikleri öğrenmesi hayati önem taşıdı.
PSİKOLOJİK SORUNLARA YATKINLIK VE ÇEVRESEL ETKİLER
Araştırmalar, HSP bireylerin sadece genetik faktörlerle değil, çevresel etkilerle de şekillendiğini gösterdi.
Çocukluk döneminde yaşanan travmalar, bozuk aile yapıları veya aşırı stresli ortamlar, bu kişilik tipinin psikolojik sorunlara yatkınlığını artırabildi.
Cambridge Üniversitesi’nden psikiyatrist Prof. Dr. Simon Baron-Cohen, “HSP bireylerin empati seviyeleri olağanüstü yüksek. Ancak, bu özellik, toksik ilişkiler veya stresli yaşam koşullarıyla birleştiğinde ruhsal sağlık üzerinde ciddi bir yük oluşturabilir” dedi.
Dikkat çeken rapora göre, psikolojik sorunlara yatkınlıkta kişilik özelliklerinin yanı sıra yaşam biçimi de belirleyici. Takıntılılık, kıskançlık, güvensizlik ve kötümserlik gibi özellikler, HSP bireylerde daha sık görülüyor ve bu durum ruhsal sağlık sorunlarını derinleştirebildi.
TEDAVİ VE ÖNERİLER
Uzmanlar, HSP bireylerin psikolojik sorunlarla başa çıkabilmesi için erken müdahalenin önemine dikkat çekti.
Psikoterapi, özellikle bilişsel davranışçı terapi ve şema terapi gibi yöntemler, bu bireylerin duygusal regülasyon becerilerini geliştirmede etkili. Ayrıca, meditasyon ve mindfulness uygulamaları, hassasiyetin getirdiği duygusal yükü hafifletmek için önerildi.
Dr. Pluess, “HSP bireyler, çevrelerini kontrol altına alarak ve stres faktörlerini azaltarak daha sağlıklı bir yaşam sürebilir. Örneğin, kalabalık ortamlardan kaçınmak veya düzenli uyku alışkanlıkları edinmek büyük fark oluşturabilir” dedi.
Orloff ise, bu bireylerin kendilerini anlamalarının ve sınırlarını belirlemelerinin önemini vurguladı:
“Hassasiyet bir zayıflık değil, doğru yönetilirse bir süper güçtür.”
YENİ BİR FARKINDALIK ÇAĞI
Bu araştırma, ruhsal sağlık alanında kişilik tiplerine yönelik farkındalığı artırmayı hedefledi.
HSP bireylerin psikolojik sorunlara yatkınlığı, hem bireylerin hem de sağlık uzmanlarının daha bilinçli adımlar atmasını gerektirdi.
Uzmanlar, bu kişilik tipine sahip bireylerin kendilerini daha iyi anlamaları ve uygun destek mekanizmalarını kullanmaları durumunda, hassasiyetlerinin getirdiği zorlukları avantaja çevirebileceğini belirtti.
Haber: Rumeysa Tanıbalı / Haber Merkezi