İmralı süreci Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyesi vekillerin, terörist Abdullah Öcalan ile görüşmesinin ardından devam ediyor.
DEM Parti 4 Ocak’ta Diyarbakır’da, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan için "özgürlük" mitingi yapma kararı aldı. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin dün (18.12.2025) yaptığı açıklamada 'mahsuru yok' ifadelerini kullanması dikkat çekti.
İktidara yakın Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi dünkü yazısında 'Öcalan' isminin İmralı sürecine zarar verdiğini belirtmişti. Selvi bugünkü yazısında da DEM Parti'ye yüklendi. Sürecin kritik bir aşamaya geldiğini söyleyen Selvi, konuyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini söyledi. Bunun için hem kamuoyu desteğinin sürmesi hem de Meclis’te iktidar ve muhalefetin desteğinin olması gerektiğinin altını çizen Selvi "Tam bu aşamada DEM Parti süreci sabote etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor" değerlendirmesi yaptı.
Selvi, DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in Meclis heyeti olarak İmralı’ya ziyaretten sonra yaptığı 'Öcalan SDY'ye silah bırak demedi' açıklamalarının süreci enfekte etmeye yönelik olduğunu söyleyerek, DEM’in sürece yönelik Meclis’e sunduğu raporun da 'tahrik edici' olduğunu belirtti. Selvi terör örgütü SDG'yi işaret ederek "Entegre olmaması için ellerinden geleni yapıyorlar" dedi.

İşte Selvi'nin 'Süreç sona mı eriyor' dedirten yazısındaki dikkat çeken bölüm;
Ayrıca Öcalan’ın bu yönde bir talebi yok. Öcalan 19 Haziran 2025 tarihinde örgütüne görüntülü olarak hitap ettiği konuşmasında, “Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir” demişti.
DEM Parti bunun farkında değil mi? Farkında. Peki bunu neden yapıyorlar? Çünkü DEM Parti’nin içinde sürece karşı olan bir kanat var. Bir de Kandil’de sürece karşı olanlar DEM Parti üzerinden Türk kamuoyunu tahrik edip, süreci sabote etmek istiyor.
Geçen süreçlerde buna benzer örnekleri çok yaşadık. 2013-2015 sürecinin tabutuna çivi çakan eylemlerden biri Habur olayıydı. Bu tür süreçlerde bir ‘Habur travmamız’ var. Ne yazık ki DEM Parti kimi eylemleri ve açıklamalarıyla bu travmayı tetikliyor. Süreci sabote etmek isteyenlerin eline fırsat veriyor. Oysa Öcalan, “Meclis’in çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır” demişti.
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in Meclis heyeti olarak İmralı’ya ziyaretten sonra yaptığı açıklamalar süreci enfekte etmeye yönelikti. Bunları sürece sahiplenme adına eleştirdim...
Bu bağlamda DEM’in Meclis’e sunduğu rapora değinmek istiyorum.
DEM, bu raporla süreç karşıtlarının aradığı fırsatı altın tepsi içinde sundu.
Sürece karşı olanlar DEM Parti, Anayasa’dan Türklüğün çıkarılmasını istiyor diyorlardı. DEM Parti Meclis’e sunduğu raporunda, Anayasa’nın 66’ncı maddesindeki “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesinin değiştirilmesi talebinde bulunuyor. Anayasa’nın 42’nci maddesinin değiştirilerek, Türkçe dışında eğitim dilinin değiştirilmesini istiyor. Ana dilde eğitim ve çok dilli eğitim sistemlerinin geliştirilmesini öneriyor. DEM Parti bu raporla sürece karşı olanların istediği gerekçeleri onlara altın tepsi içinde sunmuş durumda.
Kandil’de süreci sabote etmek isteyen terör baronları ile DEM’in içindeki uzantılarının tek hesabı Terörsüz Türkiye sürecini enfekte etmek değil. İkinci bir hesapları daha var. O daha da öne çıkmış durumda. O da Suriye’de SDG’nin Suriye ordusuna entegre olma süreci. SDG’nin entegre olmaması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ama bir şeyi unutuyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk kez, “Ayak direnmesi halinde krize dönüşme riski barındıran 10 Mart Mutabakatı’nın uygulanması için de gerekli telkinlerde bulunuyoruz. Dimyat’taki pirincin peşine düşmenin evdeki bulgurdan edebileceği asla unutulmamalıdır” diye çıkış yaptı.
Erdoğan söylüyorsa bunun bir de arka planı vardır. Bakın Esed, Erdoğan’ı dinlemedi ne oldu? Ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. SDG, Erdoğan’ı dinlemezse ne olur? Onu da yaşayarak öğreniniz."
Kaynak: Diğer / Haber Merkezi