Keşan’ın yetiştirdiği önemli değerlerden ve müzisyenlerden klarnet üstadı Serkan Çağrı, İGFA Edirne Temsilcimiz Erdoğan Demir ile yaptığı özel röportajda müzik yaşamına nasıl başladığını, yaşadıklarını, unutmadığı anıları, Keşan ile ilgili görüşlerini, yerel yönetime Keşan’dan yetişen değerlerle ilgili çağrısını paylaştı.
Röportaj: Erdoğan DEMİR / EDİRNE (İGFA)
Ben Serkan Çağrı, 1976 yılında Keşan'da doğdum babam müzisyen olduğu için küçük yaşta onun yaptığı işe ben de merak zarara klarnetçi olmaya karar vermiştim. Tabii ki başlangıçta benim için çok net bir karar değildi, ama çocukluğumdan çok hoşuma giden bir oyuncak gibiydi klarnet. İlerleyen yıllarda da çok sevdiğim bu oyuncakla hayatımı kurmaya karar vermiştim. İlkokul-ortaokul-liseye kadar olan süreci Keşan'da tamamladım.
Henüz 7 yaşındayken klarnetle tanıştım, 13 yaşına geldiğimde geleneksel Erguvan Festivali kapsamında düzenlenen ve katılımcıların yaş ortalamasının 40 olduğu “En İyi Klarnet İcracısı Yarışması” nda özel ödüle layık görüldüm.
Daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi konservatuar sınavlarına girdim kaybedince İzmir'e gittim Ege Üniversitesi Devlet Türk musikisi konservatuvarı sınavlarının kazandım. Burada eğitime başladım. Burada eğitim görürken Grup Laçin ile tanıştım. Grup Laçin’ deki arkadaşlarımızla beraber 98 yılında “Bekar Gezelim” isimli türküyü halkın beğenisine sunduk.
BEKAR GEZELİM ÇIKIŞIMIZ OLDU
Bu parçanın herkesçe sevilmesi sonrasında popülerleşen grubumuzla dünyada ve Türkiye’de sayısızca konserler verdik. Ardından benim hep hayalim özlemim olan İstanbul Teknik Üniversitesi'ne geçiş yaparak eğitimini burada tamamladım. Aynı üniversitede klarnet eğitmenliği yapmaya başladım ve yüksek lisans doktora eğitimlerine de devam ederek, akademisyenlik alanında da çalışmalarımı yürüttüm. Ardından 2005 yılında ilk solo albümümü yaptım. Daha sonra televizyon programlarına başladım, zaman içerisinde yurt içinde ve yurt dışında konserlerim gerçekleşti ve bu konserler neticesinde insanlar beni solo olarak tanımaya başladılar. Televizyon programlarında bunda çok etkisi oldu. İlerleyen yıllarda Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın sınavlarına girerek Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın İstanbul Devlet Halk Müziği korosunda da klarnet sanatçısı olarak görev aldım. Halen TRT müzikte ”Nefesten Sese “isimli programımız devam ediyor. Geçtiğimiz yıllarda kurmuş olduğumuz Trakya Kültür Sanat Eğitim Vakfı'nın kurucu Başkanı olarak hayatıma devam ediyorum, evliyim iki çocuğum var.
Keşan küçükken benim için dezavantaj gibiydi ancak ilerleyen yıllarda Keşan'ın benim için bir avantaj olduğunu gördüm ve bu anlamda avantajı da müzikte en iyi şekilde değerlendirdim, hala değerlendiriyorum. Keşanlı olmaktan her zaman gurur duyuyorum. Müzikte önemli bir yere sahip olan geleneksel müziğin önemli bir yeri olan Keşan'da bulunmak çocukluktan itibaren orada olmak, oradaki o müzik kültürünü öğrenmek benim için çok büyük bir zenginlik kaynağı oldu.
İnsanlar bana baktıkları zaman Keşanlı dediklerinde, siz müziğin gerçek yerindesiniz, klarnetçi, müzisyen sizin oralardan çıkar diyorlar. Bu benim için çok önemli bir şey bizim coğrafyamız gerçekten yeteneklere sahip bir coğrafya. En yetenekli insanların yaşadığı bir toprak parçası Bu yüzden bana insanların bakış açısı hem Keşanlı hem de eğitimli bir adam olarak pozitif ve her zaman da sevilen bir yüz olarak beni takdir ettiklerini biliyorum.
Keşan'da müzisyenlerin aslında önlerinde hazır ol modellerin olması örnek almaları için gerçekten büyük bir şans Keşanlı kardeşlerimiz çok yetenekliler, küçük yaştan itibaren enstrümanlarına büyük bir hakimiyet sergiliyorlar. Ancak ilerleyen yıllarda bildiğiniz gibi eğitimden uzaklaşan gençler sadece Keşan ve Keşan çevresinde hayat mücadelesi vermeye doğru gidiyorlar ve hayat mücadelesinden bir süre sonra da yıpranmaya başlıyorlar. Müzisyenlikten de zevk almamaya başlıyorlar. Yaptıkları müzik aslında onlar için artık bir işkenceye dönüşmüş oluyor. İlerleyen zamanlarda eğer mutlu olmak istiyorlarsa müzisyenlikten zevk almak istiyorlarsa, mutlaka o çaresiz bulundukları dönemde bile okumayı lütfen elden bırakmasınlar. Eğitimi mutlaka tamamlayalım, her ne kadar iyi müzisyen olursak olalım ama mutlaka eğitimli olalım.
Aslında yerel yönetimler yıllardır ufak tefek bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ancak bu yeterli mi? Yeterli değil bence. Çünkü Trakya denilince akla müzik kültürü geliri sesimizi nefesimizi müzik kültürünün bu kadar önemli bir şekilde duyurduğunu eğer biliyorsak kültür sanata daha büyük yatırım yapmamız gerekiyor. Evet biliyorum Çok işsizimiz var, istihdam alanlarına çok ihtiyacımız var. Ancak bir müzik adamı bir şehri dünyaya duyurur, bir ressam bir şehri marka yapar. Bir müzisyen bir şehri dünyanın öbür ucuna duyurabilecek sesi çıkartabilir. Bu nedenle yerel yönetimlerin yetenekli olan gençlerimize daha çok önem vermesi, onların geliştirilmesi eğitimlerine katkı sunulması için birtakım destekler başlatmalı veya kendi çapında bilinçlendirmeye yönelik eğitim alanları oluşturulmalı destek verilmeli diye düşünüyorum. Yerel yönetimlerin öncelikle kültür ve sanatı nasıl geliştirebiliriz, Trakya'daki bu mevcut zenginliği nasıl yaygın hale getirebiliriz noktasından hareket ederek güçlü yatırımlar yapması gerekiyor
HAYATINIZDA VE MESLEĞİNİZDE UNUTAMADIĞINIZ ANILARINIZ DESEK
Çok anımız var hangisini paylaşayım ama bilemiyorum şu anda. Ama Trakyalı iseniz ve müzisyenseniz mutlaka çok anınız vardır. Unutamayacağınız çok anı biriktirmişsinizdir. Ben küçük yaştan itibaren babamla beraber çok düğün dernekte çalıştım. O yüzden müzisyen abilerimizin yaşadıkları fıkra gibiydi o anki yaşananlar hep benim için bir fıkra gibi komiktir.
Şunu hatırlıyorum hemen sizinle paylaşmak için, Trakyalı olduğumuz için hepiniz bilirsiniz h harfini çok sevmeyiz kendimizi zorlasak da zor çıkar dilimizde esnekliği yakalayamıyoruz. Hala kaçırdığım zamanlar oluyor. Üniversiteye gittiğim yıllarda Türk Dil Edebiyatı dersinde bütün şubeler aynı konferans salonunda eğitim alırdık. Çok kalabalıktı. 400-500 kişilik bir salondu. İlk dersimizdi hocamız geldi dedi ki sağdan itibaren herkes adını, soyadını, nereden geldiğini söylesin dedi. Yoklama yapar gibi ve tanışma yapar gibi herkes sağdan başladı. Ben de salonun arka taraflarında oturuyorum herkesin sırası geçti kimsenin kafası kimseye dönüp bakmadı bile. Hoca da aynı şekilde bakmadı herkes söylüyor, işte Amasya diyor, Kastamonu diyor, Konya diyor, böyle benim küçüklükten beri vardır ben de bir şey olacak. Bana gelince bir şey takılacak diye. Ben dedim ki Serkan Çağrı Keşan. Hemen bir sessizlik oldu, hoca kafasını ilk defa kaldırdı ve bana baktı. Hemşerim sizin orada köpekler av av diye mi havlıyor dedi. Ben de evet hocam dedim. Arkasından 500 kişi aynı anda gülmeye başlayınca zaten küçük bir yerden gitmişim, utanıyorum kıpkırmızı oldum. Önümü başıma eğdim kafamı kaldıramıyorum. O an çok küçük düştüm, nasıl bakacağım milletin yüzüne ve neden güldüklerini anlamadım. Çünkü adam av av mı, dedi ben evet dedim yani. Bu olayın üzerinde 1 yıl geçti aradan. Ama ben hep düşündüm ama o insanlar o gün neden bana güldüler diye.
Bir gün İzmir'den Ankara'ya gidiyoruz otobüsle tabi çok sıkılıyoruz. İlk zamanlarım Grup Laçin’de, isim, hayvan bitki diye bir oyun vardı ya. Onu oynuyoruz, İ harfi geldi, artist ismine geldiğimizde ben İlmi Topaloğlu yazdım. Sonra herkes söylemeye başladı. Seninkisi ne dediler ben de İlmi Topaloğlu dedim. Bir kahkaha bastı arkadaşlar, dedim ki oğlum niye gülüyorsunuz dedim. İlmi Topaloğlu bir de kavga ediyorum doğrusu bu diye. Neyse ben o zaman Türk Dil dersinde bana niye güldüler o gün anladım ben onu. Bir yıl sonunda da orada ben bunu yapmıştım. O yüzden oldu demek ki dedim işte tatlı bir anımız var Trakyalı olarak.
Başka bir anımda Ata Demirer ile ilgili olacak.
Babam İstanbul’a benim yanıma gelmişti, evde sıkılıyordu. Ben de bir müzik aleti satan arkadaşıma rica ettim baban sana yardım etsin, zaman geçirsin diye. Arkadaşım olur dedi.
Bir de babamın herkese telefonumu verdiğini duydum ve ona bir gün dedim ki “Baba bak benim telefonumu herkese veriyormuşsun. Bundan sonra yeni bir numara alacağım, bunu sana bile vermeyeceğim diye espri yaptım.”
Bu konuşmamızın ardından Ata Demirer’de ortak arkadaşımız olan müzik aleti satan arkadaşına gidiyor 'Eyvah Eyvah' filmi için benimle konuşmak istediğini söylüyor, o arada arkadaş da, “Serkan’ın babası burada, istersen onunla konuş” diyor. Demirer, babama “Serkan’ın telefon numaramısını verir misin Fevzi amca diyor. Ama babamın aklına bir anda telefonumu kimseye verme konuşmamız gelince Ata Demirer’e numarayı vermiyor. Demirer peki beni Serkan ile buluşturur musun? deyince de Ata ile birlikte yanıma geliyorlar. Ata gelir gelmez “Baban bana telefonunu vermedi” deyince ben gülmeye başladım ve Ata Demirer’e babamla aramızda geçen konuşmayı anlattım o da başladı gülmeye.
Bu da unutamayacağım anılardan biridir.
Klezmer müziğinin en önemli temsilcilerinden biri olan 75 yaşındaki ünlü klarnetist Giora Fiedman, İstanbul'da verdiği bir konserde beni sahneye davet ederek "Serkan, klarnete benim şu an geldiğim noktadan başladı" dedi. Bu cümleler beni çok onore etti ve meslek yaşamıma büyük katkı sağladı. Onun için kendisi benim için çok değerli bir isimdir ve bende yeri çok ayrıdır.
Keşan gelişiyor, gün geçtikçe daha güzel bir şehir oluyor. Çocukken tabi ki Keşan'da pek çok şey olmasını arzu ederdik. Mesela ben küçükken mutlaka bu şehirde bir yüzme havuzu olmalı diye düşünürdüm, denize çok uzak değildik ama her gün de denize gidemezdik yani Erikli'ye veya Enez’e sürekli gidebilecek imkanımız yok. Hele çocukken bizi hiç salmazlardı. Çünkü boğulma vakaları vardı. Keşanlılar çok iyi bilir yöremizde boğulma vakası olunca aileler çocuklarını aman gitme boğulursun diye sürekli uyarırlardı, ben de o uyarılan çocuklardan biriydim. Bir kaç kez denize kaçmışlığım vardı ama sonu iyi olmadı. Tabii ki babamla karşılaşınca bunun sonu iyi olmamıştı. O zaman düşünürdüm böyle bir yüzme havuzu olsa arkadaşlarımız da gitsek yüzsek diye. Şimdi bakıyorum mesela Keşan'da bir yüzme havuzu var. Daha geniş ferah içinde birçok donanımın olduğu parklara ihtiyaç duyardık, şehir meydanında aktif bir şehir meydanı olmasını isterdik. Sokakların aynı şekilde, daha fazla güzelleşmesini isterdik. Ya bunlar zaman içerisinde Keşan'da yenilenen şeyler oldu ve aynı zamanda büyük şehirlerde ne varsa artık Keşan’ımızda da onu görür olmaya başladık. Ben her gidiş gelişimde Keşan'ın daha farklı bir şehir olduğunu görüyorum.
Dünyanın önde gelen nefesli enstrüman firmalarından AMATİ-DENAK, benim tarafından tavsiye edilen perde tasarımı uygulayarak ürettiğim yeni klarnet modeline “Serkan Çağrı Model”ismini verdi. Bu model daha sonra Alman yapım firması KLİNGSON tarafından da talep görerek yine“Serkan Çağrı Model” ismiyle bu firma tarafından da üretilip tüm dünyada satılmaya başlandı. Böylece Serkan Çağrı, klarnette bir dünya markası olarak da müzik literatüründe yerini aldı.
Bizi temsil eden büyüklerimizin çıkması daha önceden bu işe adım atmış büyüklerimizin olması bizim için çok büyük bir avantaj, çok büyük bir kazanım diye düşünüyorum. Ben hep hayatım boyunca bu büyüklerimin yaptığı çalışmalara imrendim. Şimdi onları örnek almışımdır Selim Sesler bunların en başında olan kişilerdendir. Tabii ki Selim Sesler kadar ismi duyulmamış halen Keşan da yaşayan değerli ustalarımız da var. Onları da ben çok severim halen onları da çok dinlerim. Ama Selim Sesler’ in mesela İstanbul'a gitmesi, müzik adına bir mücadele vermesi, isminin duyulması gerçekten benim hep takdir ettim bir şeydir. İstanbul'a geldikten sonra bu mücadelenin ne demek olduğunu çok yakından gördüm. 25 yıldır müzik alanında hem Keşan'ı hem de yapmış olduğum çalışmaları duyurabilmek için can da başta her gün her zaman sürekli kendini yenileyerek çalışmaya devam ediyorum. Selim Sesler bizim için gurur kaynağı aynı zaman bir rol modeldir. Gençlerimizin çoğalan modellerimizi örnek alması ve Keşan'da gençlerin buradan cesaret olması çok önemli. Aynı zamanda da büyük bir şans. Dünyada bu kadar çok önemli değerlerini ortaya çıkaran Keşan'ın bunları gösterecek şehir olarak bunlarla bütünleşecek bir şeyler de yapması gerektiğini düşünüyorum. Bir Aşık Veysel Sivaslıdır, Şarkışla dediğiniz zaman Aşık Veysel'in yaşadığı doğduğu topraklar olarak bilirsiniz. Bizim de aslında Keşan’ımız bu müzikte de marka değeri taşıyan bir şehir olmasına rağmen bu bütünleştirici düşünceyi henüz ortaya koyamadığımızı zannediyorum. Keşan'ın sembolleri olan insan hazinesi olan bu kişilerin iş sanatla anılması bir kültür merkezi ile onurlandırılması geleceğe isim olarak taşınması, bir heykelinin yapılması bir sokağa ismini verilmesi tabi ki şehrin kazanı mıdır diye düşünüyorum. O şehrin oradan çıkan değerlerine sahip olduğunu gösteren bir konu.
Müziğe yetenekli genç kardeşlerimize ben her yerde sadece Keşan'da değil Türkiye'nin dünyanın dört bir yanında gördüğüm yetenekli kardeşlerime ilk önce söylediğim şey şudur muhakkak ki eğitim almalısın, eğitimini bırakmamalısın, ne yaparsan yap mutlaka eğitimli olmalısın. Bir işin iyisini yapmak istiyorsan o işin ilmini almak zorundasın yetenekte olan insanlar kendi yeteneklerini tüketene kadar o yeteneği sömürene kadar çalışırlar. Aynı yerde dönüp dolaşırlar. İlim irfan sahibi insanlar mesleki yönlerini çok daha fazla geliştirecek ortaya koyacak şansa sahip oluyorlar. Dolayısıyla ne kadar olumsuz şartlarda olursa olsun mutlaka dört kolla eğitime sarılmalılar.
Yıllardır yurtiçinde ve yurtdışında verdiğim başarılı konserlerle de adımdan sıkça söz ettirdim. VassilisSaleas, Buika, Sting, DespinaVandi, George Zamphir, Gypsy Kings Heritage, GioraFeidman, Trilok Gurto, IanAnderson, Kocani Orkestrası gibi dünyaca ünlü pek çok müzisyenle de ortak sahne çalışmalarında bulundum.
Hemşerilerim sizleri gerçekten çok özledim. Ara sıra nefes almak istediğimde hep Keşan'a geliyorum ve bu nefeslenmeler beni tekrardan yenilemiş oluyor. Hem müziğim açısından eski anılarla yeniden coşmama sebep oluyor. Hayat enerjisi almış oluyorum. Sizlerin aracılığıyla tüm hemşehrilerime selam ve saygılarımı sunuyor, bana bu fırsatı sunan Erdoğan Demir’in şahsında İGFA Haber Ajansı'na teşekkür ediyorum.