Zafer Partisi Sözcüsü Uğur Batur, Türkiye gündemine ilişkin partimizin görüşlerini düzenlenen basın toplantısında açıkladı.
Uğur Batur: İsrail ile Hamas arasındaki savaş devam ederken en büyük zararı sivil halk görmeye devam etmekte, tüm dünya ise buna sessiz kalmaktadır. Bir, biz Türkiye Cumhuriyeti olarak sessiz kalmayalım dedik, sanırım onu da elimize yüzümüze bulaştırdık. İşin ucu bir kahve zincirinin içinde insanların elindeki kahvelerin başka bir grup tarafından dökülmesine kadar gitti. Yani yine olan biz oldu yine kutuplaşan biz olduk. Halbuki yapılacak olan ne galeyana gelip kola-kahve dökmek ne “Kendine gel İsrail” çığlıkları atmak, ne de “one minute” demekti. Yapılacak olan Türk devlet aklı ile ülke yönetmekti. Ama bu hükümetten bunu beklemek tabii ki çok fazlaydı.
Zafer Partisi olarak biz, savaşın ilk gününden itibaren yapılması gerekenleri ve atılması gereken adımları her mecrada söyledik ve söylemeye devam ettik. Lütfen artık şu ülkeyi Türk milletine yakışır şekilde yönetin.
Ya çıkın aslanalar gibi kapatırsın İncirlik’i, kapatırsın Kürecik’i ya da kan kusup kızılcık şerbeti içersin savaşı durduramayacağını bilirsin ama arka planda sivil halk için elinden geleni yaparsın ve diplomatik olarak İsrail’le görüşerek savaşı durdurmaya çalışırsın. Hem bunları yapmayacaksın hem de her gün çıkıp kınama mesajı yollayacaksın. Hadi canım sen de… Mevlana’nın dediği gibi, “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” Bu yaptığınızın savaş mağdurlarına faydası olmadığı gibi sadece kendi halkımızı birbirine düşürmeye yarıyor. Bu arada unutmadan söyleyeyim; sizin çıkardığınız kanuna göre halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek bir suç. Aman dikkat, uyarmadı demeyin.
Malumunuz üzere vatansever gazeteciler Süha Çardaklı ve Serkan Kafkas hala cezaevinde. Bu ülkede gasp yapanlar, kara para aklayanlar, karısını çocuğunun önünde bıçaklayanlar tutuksuz yargılanırken, rüşvet aldığını açık açık söyleyenler devlet kadrolarında görevlerine devam ederken, tek suçu vatanını her şeyden çok sevmek olan bu vatansever gazeteciler hala cezaevinde. İnanılır gibi değil. Gerçekten inanılır gibi değil. Suç söylemi de şu, ”Türkiye Türklerindir.” Evet, Türkiye Türklerindir. Hepimizi de hapse koysanız biz bunu haykırmaya devam edeceğiz.
TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…
Biz bunları mezara kadar haykırıp savunacağız. Bizi böyle susturamazsınız. Ama bir konuyu anlayabilmiş değilim; bu konuda siz basın mensupları niye bu kadar sessizsiniz? Sıranın size gelmesinden mi korkuyorsunuz? Maalesef korku imparatorluklarında hikaye hep aynıdır. Sıra sana gelene kadar susarsın ama sonra sesini çıkardığında seni duyacak birini bulamazsın. Umarım bu topraklarda basının özgür olduğu ve hukukun üstünlüğünün tartışılmadığı günlere en kısa sürede geliriz.
Hukukun üstünlüğü demişken tabii gündemde olan Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasındaki tartışmaya da değinmeden geçmeyelim. Aslında çok da tartışılacak bir durum yok. Anayasanın 153. maddesi çok açık, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” Ama hep söylediğimiz gibi bu bir anayasayı düzeltme işlemi değildir. Değiştirilmek istenen aslında anayasanın 101. maddesi, ilk dört ve 66. maddesidir. 101. Maddesi, “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir.” Gerçi tüm bu yaşadıklarımız, ikinci maddeyi artık umursamadıklarını göstermiyor mu? Ne diyor ikinci madde, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Huzur kalmadı. İnsan haklarına saygı kalmadı. Demokrasi kalmadı. Hukuk da kalmadı. Yani ikinci maddeden geriye bir Laikliğimiz bir de Atatürk milliyetçiliğimiz kaldı. Ne yaparsanız yapın bu değerleri yıkamayacaksınız. Ne yaparsanız yapın bu topraklardan, bu hafızalardan Atatürk’ü çıkartamayacaksınız. Ne yaparsanız yapın binlerce yıllık Türk Milleti yaşamaya ve hüküm sürmeye devam edecek. Tekrar ediyorum; NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
Bugün konuşmak istediğim bir diğer mevzu ise Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki sözde değişim. Öncelikle Sayın Özgür Özel’i yeni görevinden dolayı tebrik ederim. Ama büyük değişim vaatleriyle gelen Özgür Özel ve ekibinde bir tek biz mi bir değişim göremiyoruz.
Siz, Atatürk’ün partisinde bulunduğunuzu söyleyip Atatürk’ün koyduğu isme karşı çıkarak Tunceli’ye hala Dersim diyorsunuz. PKK gibi bir terör örgütünün siyasi uzantısının eski genel başkanı olan Selahattin Demirtaş’a selamlar gönderiyorsunuz. HEDEP ile ittifakta sakınca görmediğinizin sinyallerini veriyorsunuz. Disiplin kurulunun başına partinizin sizden önceki genel başkanına küfürler eden kişiyi getiriyorsunuz. “Türk askerinin kimyasal silah kullandığı iddialarına ilişkin görüntüleri izledim” diyen hatta daha da ileri gidip “Türk Silahlı Kuvvetleri 15 köylüyü helikopterden attı” diyebilen Sezgin Tanrıkulu’nu da hala partinizde tutabiliyorsunuz. Bu da yetmezmiş gibi Tanrıkulu’na desteğinizi açıklıyorsunuz. Yani demem o ki CHP içinde sizler varken o CHP’nin değişmesi biraz zor.