Zorlu: “Bunun Adı Operasyon Siyaseti”

Zorlu: “Bunun Adı Operasyon Siyaseti”

GÜNDEM 18.12.2023 18:38:00
Zorlu: “Bunun Adı Operasyon Siyaseti”

İyi Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu: “Bunun Adı Operasyon Siyaseti”

İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, İstanbul’daki istifalara ilişkin sert konuştu. Zorlu, “İsmi geçen arkadaşlardan biri, bugün İstanbul dışında yakın bir ilin belediye meclis üyemizi arıyor. ‘Bu akşam bir televizyon kanalında bazı arkadaşlarla topluca istifa ettiğimizi ifade edeceğiz. Siz de bulunduğunuz ilde istifa edin” diyor. CHP’li başka bir kişinin ismini vererek ‘Size onunla bir görüşme ayarlayalım’ diyor. Bunun adı operasyon siyasetidir. Bunun adı eleştiri siyaseti değildir. Elbette partimizden kimsenin gitmesini istemeyiz, elbette haklı eleştirilerle ayrılan arkadaşlarımıza saygımız var. Ama bu bahsettiğim başka bir şey.” dedi.
İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, partisinin genel merkez binasında gündeme ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden Necip Hablemitoğlu’nun ölüm yıldönümü olduğunu hatırlatan Zorlu, “Bu tür saldırı ve suikastlerin karşısında olan bir partiyiz. Vatan için mücadele eden, mesleğini halkımıza yakışır bir onurla icra eden böylesi şahsiyetlerin uğradığı saldırılar karşısında Türk milleti olarak bir ve bütünlük içerisinde olmalıyız. Bu vesileyle merhumu rahmetle anmak istiyorum.” dedi.
Türkiye’nin en büyük sorununun ekonomi olduğunu vurgulayan Zorlu, “Ekonomi konusunu açtığımızda gündemimiz değişmiyor: Siyasi iktidarın hatalı politikaları ile derinleşen hayat pahalılığı ve buna asla yetmeyen gelir grupları artık bir gerçeğimiz. Böyle bir ortamda milyonlarca çalışanımız 2024 asgari ücretinin açıklanmasını bekliyor.” dedi.
Asgari Ücret Komisyonu’nun bugün ikinci toplantısını gerçekleştireceğini ve büyük ihtimalle bir mutabakata varılamayacağını kaydeden Zorlu, asgari ücretin ve genel olarak ücretlerin yetersizliğini gündemde tutmaya çalışırken, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan tarafından yapılan talihsiz açıklamalara değinmek istediğini söyledi.
“Başkası adına utanmamızın dozunu artırdı”
Merkez Bankası Başkanı Erkan’ın açıklamalarının uluslararası basına da yansıdığına dikkat çeken Zorlu, “Başkası adına utanmamızın dozunu artırdı.” değerlendirmesini yaptı.
Her iki açıklamanın da konut ya da barınma kriziyle ilgili olduğuna işaret eden Zorlu, “Sayın Şimşek, altı gün önce sosyal medyadaki bir paylaşımında, konut arzında artışı sağlayan düzenlemelere bağlı olarak özellikle büyükşehirlerde kiraların gerilediğini söyledi. En son Ekim verisi açıklanan kira endeksi, aylık artışın devam ettiğini ancak artış hızında yavaşlama olduğunu söylüyordu. Kasım ayı kiralık ilan ortalama fiyatlarının açıklandığı çalışmada ise kiralarda reel gerilemenin yaşandığını ancak düzeylerin hâlâ oldukça yüksek olduğuna işaret ediyordu. Bu düzeyleri seslendirmek; sorunun boyutunu anlamak, kiralarda düşüş başladı demeçlerinin anlamsızlığını teyit etmek açısından önemli. Şöyle sıralayayım: Kiralık konutların ortalama ilan m2 fiyatı, Türkiye’deki ortalama ücretten de asgari ücretten de emekli aylığında da yüksek durumda.” dedi.

Merkez Bankası Başkanı Erkan’ın açıklamaları
Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın “İstanbul’da ev bulamadık, müthiş pahalı. Annemlere yerleştik, onların yanında kalıyoruz” dediğini aktaran Zorlu, “Üstelik bunu arkadaş ortamında, dost meclisinde falan da değil; kamuya açık olacağını bile bile bir röportajda söylüyor. Türkiye’nin yabancı yatırıma duyduğu ihtiyacı en çok bilmesi gereken ve bildiğini de düşündüğümüz kişi söylüyor bunu. Önceki pozisyonunda milyonlarca dolar kazanmış ve şimdi de ayda yaklaşık 200 bin TL ücret geliri olan birinin; ‘’İstanbul’da ev bulamadım, annemde kalıyorum.’’ demesi mantıklı mı?” diye sordu.
Erkan’ın “Bir kişinin on evi olacağına, on kişinin bir evi olmalı” şeklinde bir cümle de kurduğuna işaret eden Zorlu, “Sayın Erkan büyük ihtimalle bir kişide on ev olacağına, on kişide birer ev olsun demek istedi. Böyle anlamak istiyoruz ama kelimeler önemlidir. Özellikle bir Merkez Bankası Başkanı için yaptığı işin yüzde 90’ı iletişimdir. Hele hele ülkemiz on kişinin birleşip bir ev alamayacağı bir durumdayken, yanlış kelime seçiminiz doğal olarak tepkilere yol açar. Buna hazırlıklı olacaksınız” şeklinde konuştu.
“Ülkemizdeki ortalama hanehalkı büyüklüğü 3,17 kişi olduğuna göre; Merkez Bankası Başkanı, 3 hane birleşip bir ev almalı mı demek istiyor? Bu açıklama bu şekilde yorumlanabilir.” diyen Zorlu, “Belki de hayat pahalılığından dert yanan Gaye Hanım; ‘Üç hane birleşseniz de ev alamazsınız’ demeye mi getiriyor?” şeklinde konuştu.
Zorlu, “Sayın Başkan Erkan elbette kendi kurumunun yayımladığı verilerinden haberdardır ve ülkemizdeki satılık konut ortalama metrekare fiyatının, Eylül 2023 itibarıyla 29.110 TL’ye çıktığını biliyordur. İstanbul’daki ortalama konutun metrekara fiyatının 43.669 TL olduğunu da. Yani şöyle İstanbul’da 120 metrekara büyüklüğünde bir ev alalım deseniz en az 5,2 milyon TL’yi gözden çıkarmanız lazım. Yani 460 asgari ücret.” dedi.
Asgari ücret ya da emekli aylığı üzerinden verdikleri örneklere eleştiri geldiğine işaret eden Zorlui “Oysa TEPAV’ın son araştırması, emek geliri olarak hanesine sadece tek asgari ücret giren yaklaşık 3 milyon ev olduğunu gösteriyor. Özel sektörde çalışanların yüzde 46’sı asgari ücretli statüsünde, diğer bir yüzde 45 ise asgari ücretin üzerinde. Ama 2 asgari ücretin altında ücret kazanıyor. Hâl böyle olunca örnekleri asgariden vermek kaçınılmaz oluyor.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın ise memur ve emekliler için yaklaşık yüzde 50 zam yapmayı düşündüklerini söylediğini aktaran Zorlu, “Ancak TÜİK’in makyajlı verilerine göre enflasyon yüzde 61, ENAG verilerine göre ise yüzde 126 iken, verilecek yüzde 50 zammın vatandaşlarımızın geçimini sağlaması; barınma, beslenme, giyinme, ulaşım ve eğitim giderlerinin karşılanması için yeterli olmadığı ortadadır.” ifadesini kullandı.
Zorlu şöyle devam etti:
“Gelinen aşamada bir yandan emeklilerin çilesini ve asgari ücretin norm ücret hâline gelmesini eleştirirken; bir yandan da yüz binlerce lira ile geçinmeye çalışan Merkez Bankası Başkanı’nın talihsiz açıklamalarını üzülerek takip ediyoruz. Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamaları sadece bizim için değil, yabancı yatırımcı için de oldukça önemli. Mesela Sayın Erkan, bu açıklamalarınız sonrası Türkiye’ye doğrudan yatırım yapma ihtimali olan bir yabancı yatırımcının, kararından vazgeçmiş olmasına neden olmuş olabilir misininiz? Peki, ne pahasına? Bürokrasinin en yeni siması sayın Erkan yoksa siyaset dünyasına mı hazırlanmak istiyor? Eğer böyle bir niyeti varsa keşke başkanlıktan affını istese, keşke bu rekabetin içerisine girse. Böyle bir amacı yoksa da icra ettiği görevin Merkez Bankası Başkanlığı olduğunu kendisine hatırlatmakta yarar görüyoruz.”
Merkez Bankası Başkanı’ndan neler beklediklerini sıralayan Zorlu, “ Bilimle, verilerle çelişmeyen para politikası kararlarını özgürce almasını. Merkez Bankası’nın nitelikli insan kaynağı için yıpranan çekiciliğini yeniden inşa etmesini. Yok denecek kadar azalmış itibar ve güven sorununu çözecek etkili bir iletişim politikası uygulamasını. Ülkenin yatırım iklimine yönelik negatif algılanabilecek açıklamalar yapmamasını ve hatta her mikrofon uzatana konuşmamasını bekliyoruz.” dedi.
11.402 TL olan asgari ücret ile 7.500 TL olan en düşük emekli aylığının yeterliliğinin tartışıldığı kaydeden Zorlu, “’Bunları ne kadara çıkarmalıyız?’’ sorusuna cevap aranıyor. Yahu bir haneye iki asgari ücret girse hanenin geliri bu ay 22.804 TL idi. Şimdi bunun yeterliliğini değerlendirmek için az önce de değindiğim tek veri yeterli aslında. Kasım 2023 itibarıyla İstanbul’daki kiralık konutların ortalama metrekare ilan fiyatı 166,7 TL. Peki, 120 metrekare ortalama bir ev için talep edilen kira ne kadar? 20.004 TL. Ne kaldı iki asgari ücretten geriye?” dedi.
“Emekçiyi açlıkla imtihan eder hale geldiler”
Hazırlanan geçinme indeksini gösteren Zorlu, “Bu 2.800 TL öyle mübarek, öyle bereketli bir para ki, örneğin 4 kişilik bir hanenin ay boyunca kira dışındaki harcamalarını bununla karşılamanız lazım. Ücretler öyle bir düzeye geldi ki; işçiyi, emekçiyi açlıkla imtihan eder hale geldiler. Bu yanlış değil. Çünkü yaptıklarının adı olsa olsa alay etmektir.” değerlendirmesini yaptı.
“Enflasyon nedeniyle zammın anlamının kalmadığını konuşacağız”
İYİ Parti olarak asgari ücrete ilişkin maaş önerilerini dile getirdiklerini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın, “Asgari ücrete yılda iki defa zam yapılamaz.” şeklindeki açıklamasının ise hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ifade ettiklerini hatırlatan Zorlu, “Buna göre 2024 net asgari ücreti için teklifimiz yılın ilk yarısında 17 bin TL, ikinci yarısında en az 20.500 TL şeklindedir. Ancak yaşam maliyeti o kadar yükseldi ki, bu miktarlar da büyük haneler için bir anlam ifade etmeyebiliyor. Diğer taraftan düşüyor dense de hâlâ yüksek olan enflasyon nedeniyle, birkaç ay sonra zammın bir anlamının kalmadığını konuşacağız.” dedi.
“Mutsuz asgari ücretliler ülkesi olacağız”
Türkiye’nin vatandaş olmanın kolay ama mutlu olmanın zor olduğu bir ülke hâline geldiğini savunan Zorlu, “137 ülke arasında ortalama mutluluk açısından 106. sıradayız. Teknoloji alanında lider olacağını iddia eden ülkenin ortalama mutluluk düzeyinin Namibya’dan, Burkina Faso’dan düşük olması sizce de bir sorun değil mi? Bu gidişle bizi; “mutsuz asgari ücretliler ülkesi” olarak da anmaya başlayacaklar. Buna sebep olan da mevcut siyasi iktidar olacaktır.” dedi.
Bütçe görüşmeleri sırasında Milli Eğitim Bakanlığı’na yönelik değerlendirmekler yapıldığını aktaran Zorlu, “Saatlerce süren konuşmaların ardından Sayın Bakan kürsüye geldi. Biz de oradaydık. Yüz binlerce öğretmenimiz ve aileleri de eminim ekran başındaydı. Zira uzun süredir seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Biz de onların en güçlü sesi olduk. ‘Cumhuriyetimizin 100. yılında 100 bin öğretmen ataması yapın ve mülakatı da kaldırın!’ dedik. Peki, dün sonuç ne oldu? Ne atama bekleyen öğretmenler somut bir açıklama bulabildi ne de mülakat konusu açıklığa kavuştu. Netice ;1 milyona yakın vatandaşımız için ortada yine belirsizlik ve yine güvensizlik.” dedi.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, “Hâlihazırdaki kanunlarda bu bir zorunluluk” diyerek mülakatın devam edeceğini söylediğini aktaran Zorlu, “Ancak “meri kanunlar” derken neyi kastediyor? Çok karmaşık bir noktaya gelindi. Burası açıklanmaya muhtaçtır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda ve Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda böyle bir zorunluluk yoktur. Sadece 2016 yılında yayınlanan KHK ile birlikte öğretmen alımlarına sözlü sınav getirildi. Ayrıca sözleşmeli öğretmenliğe ilişkin yönetmelikte vardır. Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı da ‘mülakatı kaldıracağız’ demişti. Bu gerçekleri Sayın Cumhurbaşkanı bilmiyor muydu? Ayrıca görevin gerektirdiği nitelikler, hizmet gören kamu görevlilerinde bulunmadıkça hizmetin uygun bir şekilde yerine getirilmesini engelleyen nitelikler olmalıdır. Esas olan budur. Bunun ölçümü de objektif bir şekilde yapılmalıdır. Ancak en iyi öğretmenlerimiz biliyor ki, onlar için bu süreçler öğrenim hayatları boyunca zaten süregelmektedir. Siyasi saiklerle her yerde olabildiğince kontenjan artırımı ile öğretmenlerimizi zor bir sürecin içerisine soktunuz. Şimdi kendi yaptığınız yanlışlığı, kendiniz yapmamışçasına bunu eleştiriyor ve bütün yükü öğretmenlerimizin üzerine bırakıyorsunuz. Demek ki her meslek için farklı bir değerlendirme yapmak gerekiyor.” dedi.
“Teklifimizi TBMM’ye getireceğiz”
Bir teklifleri olduğunu açıklayan Zorlu, “Madem Sayın Bakanı’n dediği gibi meri hukukta mülakat zorunluluğu var ve var olduğu için de öğretmenlerimiz mülakata tabi tutuluyor; o hâlde öğretmenlerimizi mülakat uygulamasının dışında tutacak düzenleme teklifimizi hazırlayıp, TBMM’ye getireceğiz. Eğer samimiyseniz meri hukuktaki bu zorunluluğu kaldıralım. Siz zoraki açıklamalar yapmaktan, öğretmenlerimiz de ucu açık belirsizlikten kurtulsun” dedi.
“Suriye’de sessiz sedasız yeni bir tehlikenin işaretleri geliyor”
Irak ve Suriye’deki iki önemli gelişmeye dikkat çekmek istediklerini belirten Zorlu, “Özellikle Suriye’de sessiz sedasız yeni bir tehlikenin işaretleri gelmeye başladı. Terör örgütü PYD, Suriye’nin kuzeydoğusunda, anayasa taslağı olarak lanse ettiği bir belge ile ayrılıkçılık yolunda bir adım daha attı. Aslında İsrail ile Hamas arasında çıkan çatışma PYD’ye yeni bir olanak tanıdı denilebilir. Suriye’nin kuzeyinde yaşanan ayrılıkçılığın, 7 yıl önce terör koridoru ile tahkim edilmek istenmesi, ardından defacto bir terör devletine kapı aralanması hedefi 12 Aralık’ta açıklanan yeni bir metinle başka bir evreye taşınmıştır. Buna karşı uyanık olmak durumundayız. ABD eliyle IŞİD’e karşı bir operasyonel ortaklığa dönüşen PYD-PKK desteği, son birkaç yılda giderek siyasal bir proje hüviyeti kazanmıştır. Önce Suriye’de özerk bir yapı isteyen PYD, sonrasında federalizm çıkışını gerçekleştirmiş bugün ise “Anayasa” adıyla öne sürülen bir belge ile “demokratik konfederalizm” kavramı devreye sokulmuştur.” dedi.
Türkiye’de yeterince yer bulmayan bu gelişme karşısında tüm yetkili kurumları uyardıklarını ifade eden Zorlu, “PKK terör örgütünün ve terörist başı Öcalan’ın kullandığı biçimiyle “demokratik konfederalizm” kavramı yeni yapının anahtar kelimesi olarak tekrarlanmıştır. Söz konusu metnin beşinci maddesinde “Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, Suriye Demokratik Cumhuriyeti’nin bir parçasıdır” ifadesi yer almaktadır. Oysa Suriye Demokratik Cumhuriyeti diye bir devlet bulunmamaktadır.” şeklinde konuştu.
Zorlu, “Bu sebeple bugünlerde Gazi Meclis’imizde, Türk milletinin iradesinin tecelligâhında terörist başı Abdullah Öcalan’a övgüler düzen konuşmalar yapılması karşısında her zamankinden daha fazla dikkatli olunmalıdır. Gerçek şudur ki, PYD eşittir PKK’dır. Bir terör ortaklığının izdüşümüdür. Öcalan’a tırnak içinde lider diyenler haklıdır. Çünkü evet, işte böyle kanlı ve hain bir terör örgütünün başıdır.” değerlendirmesini yaptı.
Irak’taki yerel seçimler
Irak’ta ise yerel seçimlerin bugün gerçekleşeceğini hatırlatan Zorlu, “Özellikle 2005 yılından bu yana ilk kez bu seçimin yapılacağı Kerkük’te yaşanan gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Hatırlarsanız, Ağustos ayının sonunda Kerkük Operasyonlar Komutanlığı Karargâhı’nın KDP’ye devredileceği iddiası ile protestolar yaşanmış ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Biz o dönem de bugün yapılan seçimleri işaret ederek, seçime asla gölge düşürülmemesi gerektiğini vurgulamıştık. Ardından bu konuda geri adım atılmıştı. Zira tarihteki öneminin yanı sıra bugün orada yaşayan Türkmen nüfusu ve kültürel mirası ile Kerkük, Türkiye için bir kırmızı çizgidir. Bugün Irak’ta 15 vilayette yapılan il genel meclisi seçimleri, Kerkük’teki gidişatı belirleyecek önemli bir aşamadır. Bu sebeple daha önce referandumlarda yapılan hatalara benzer biçimde bir oldu bittiye, şaibeye izin verilmemelidir. Biz de süreci dikkatle takip ediyoruz ve Türk Dışişlerini, Türkmenlerin buradaki haklarını korumaya yönelik bir tutum almaya davet ediyoruz.” diye ekledi.

Son olarak gözden kaçan bir dış politika açıklamasına değinmek istiyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç açıklaması
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz Cuma günü İsveç konusunda ilginç açıklamalar yaptığına da dikkat çeken Zorlu, “ABD Başkanı Biden ile görüşmesinden söz ederken Sayın Erdoğan, ‘Millet meclisimiz olarak komisyonumuzdan zaten geçti ve komisyondan geçmenin ötesinde de dışişleri komisyonumuz şu anda kongre ile bu gelişmeleri yürütüyor’ dedi. Yanlış mı anladım diye bir daha izledim. Ama açıklama tam da böyleydi. Birincisi, komisyondan geçen bir karar yoktur. Son Dışişleri Komisyon toplantısı bizim de teklifimiz üzerine karar almaksızın bir başka tarihe ertelenmiş ve yeni bir toplantı tarihi de verilmemiştir. Eğer muhataplarımıza da böyle bilgilendirme yapılıyorsa dış politikada vay hâlimize… İkincisi komisyon hangi yetkiyle ve hangi makamla bu konuda görüşme yapmaktadır? Zira bu komisyonun bir üyesi olarak benim ve grubumuzun da bunu bilmeye hakkı vardır.” dedi.
“Bunun adı operasyon siyaseti”

Zorlu basın toplantısının sonunda gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Diyarbakır ve İstanbul’daki istifalar sorulan Zorlu, “Kamuoyunca bazı kesimlerde, bilhassa sosyal medyada köpürtülen haliyle söylüyorum; partimize yönelik çok ciddi bir manipülatif, yer yer planlı bir saldırının olduğunu ifade etmek istiyorum. Bizde zaman zaman çıkıp bunlarla ilgili değerlendirmelerimizi yapacağız. Diyarbakır örneğinden başlarsak, orada bizim 11 bin 179 kayıtlı üyemiz vardı. Son 1 haftada sadece 525 üye istifası gerçekleşti. Şu teknik detayı da bilmenizi isterim; bu üye sayımıza karşın orada son seçimde yaklaşık 20 bin oy aldık. Bu arada 618 binin biraz üzerinde de ülke genelindeki toplam üye sayımız. Son 10 günlük süreç içerisinde bir kısım istifalar yaşandı ama yeni üye katılımları da oldu. Bunları bir bütün içerisinde değerlendirdiğimizde kayda değer bir kaybımızın olmadığını ifade etmek istiyorum. İkinci bir husus; biz eleştiriye çok açığız. Eleştiri kültürü, kuruluş felsefemizin önemli amaçlarından da bir tanesi. Eleştiri partimizin içerisinde de yaygın ve hakimdir. Genel Başkanımız yapılan tüm toplantılarda da buna açıktır. Bizim içimizden ayrılan arkadaşlarımızın da bize yönelik kayda değer eleştiriler elbette önemlidir. İstanbul örneğinden bahsettiniz; şimdi ilk defa bir şey söylüyorum; İsmi geçen arkadaşlardan biri, bugün İstanbul dışında yakın bir ilin belediye meclis üyemizi arıyor. ‘Bu akşam bir televizyon kanalında bazı arkadaşlarla topluca istifa ettiğimizi ifade edeceğiz. Siz de bulunduğunuz ilde istifa edin” diyor. CHP’li başka bir kişinin ismini vererek ‘Size onunla bir görüşme ayarlayalım’ diyor. Bunun adı operasyon siyasetidir. Bunun adı eleştiri siyaseti değildir. Elbette partimizden kimsenin gitmesini istemeyiz, elbette haklı eleştirilerle ayrılan arkadaşlarımıza saygımız var. Ama bu bahsettiğim başka bir şey. Bir parti kendi iradesiyle, yetkili organlarıyla, ‘hür ve müstakil bir biçimde rekabet etmek istiyorum’ diyorsa, ‘Türkiye’de üçüncü bir yolun öncüsü olacağım’ diyerek bu kutlu duruşu ortaya koyuyorsa; karşımızda bulacağımız bu davranış mıdır? Bu hangi parti disiplinine, hangi parti samimiyetine yakışır. İsim vermedim çünkü arkadaşımızdan izin almadım. Ancak bu örnek çok önemlidir. Bunun adını operasyon siyaseti olarak adlandırmaktan geri durmayacağım.” dedi.

“İstanbul ve Ankara özel çalışmayı gerektiriyor”

Ankara ve İstanbul için aday belirleme süreci sorulan Zorlu, “Aday belirleme çalışmalarımız devam ediyor. Yine bir teknik bilgi olsun diye söylüyorum; şu ana kadar 4 büyükşehir, 7 il, 85 ilçe ve 10 belde de adaylarımızı açıkladık. Yarın Uşak’ta, Cuma günü Nevşehir’de olacağız. Diğer hafta da illerimizde adaylarımızı açıklamaya devam edeceğiz. İstanbul ve diğer büyükşehirlerimiz, özel ve kapsamlı bir çalışmayı gerektiriyor. Bunlar olgunlaştıkça sizlerle paylaşacağız. Sadece şu gerçeğin altını çizmek istiyorum; biz cesurlar hareketi adıyla kurulduk, bugüne gelene kadar neleri değiştirdiğimizi en iyi milletimiz biliyor. Biz siyaset kapsının içerisinden; milletimizin sorunlarını çözmek için girdik. Çıkış kapısı da ancak bu mücadele sona erdiğinde son bulacaktır. Ama kapısını şaşıranların bu gerçeği unutarak, içimize yönelik bu saldırıları gerçekleştirmesini de şaşkınlıkla takip ediyoruz” diye ekledi.

‘Arka kapı diplomasisi’ göndermesi

İstifaların “Üçüncü Yol” amacını engelleyip engellemeyeceği de sorulan Zorlu, “Bu elbette bir tercihtir. Bu yolculukta bu mücadeleyi yapmak istemeyen arkadaşlarımız olabilir. Bu anlamda inanın saygı duyuyoruz. Bahsettiğimiz; bizim verdiğimiz kararı farklı ilişkiler yöntemi ile partimize yakışmayacak şekilde, ‘arka kapı diplomasisi’ deniyor ya, farklı yollarla partimize zarar vermeye çalışan anlayışadır. Seçim sürecinde hep birlikte göreceğiz; bu arkadaşlarımızın bazıları acaba hangi görevlere talip olacaklar? Bunları da milletimizin takdirlerine sunuyorum” dedi.


Anahtar Kelimeler: Zorlu: “Bunun Operasyon Siyaseti”
15.4°