Mehmet ŞAHAN (PİR-Î FÂNİ)


".... GEREKEN ÜÇ ŞEY"

".... GEREKEN ÜÇ ŞEY"


1. MENSUBU OLMAMIZ GEREKEN ÜÇ ŞEY:

A) DİN, B) DİL, C) MİLLİYET

 A) DİN, 
a) İman, b) İhlas c) Amel

A- DİN:
Arapça kökenli bir sözcük olan din sözcüğü, köken itibarıyla "yol, karar, ödül" gibi anlamlara sahiptir.
Kelime anlamı; “karşılık vermek, itaat etmek, adet, hayat tarzı ve yol” dur.
Terim olarak, tanrı veya tabiatüstü güç ve değerlere inanma ve bağlanma esasına ve kutsal düşüncesine dayalı kurum, kurallar, uygulamalar ve semboller düzeni ve bağlılarına bir hayat tarzı öngören sistem demektir.
Din olgusunun tarihi süreçte genelde iki şekilde anlaşıldığı görülmektedir. İlki, kişinin kendi dışındaki çevrenin alışkanlıklarından veya nesilden nesile aktarılan ölümsüz eserlerden etkilenmiş olarak yaşayabileceği nesnel/objektif bir gerçeklik ve bir milletin veya grubun tam anlamıyla bağlandığı inanç ve hareket metodu içeren ilke ve semboller bütünü; ikincisi ise objektif dindeki inanç ve davranışlara tekabül eden bireysel düşünüş, duyuş ve davranış tarzı, zihniyet, yani dindarlık denilen öznel/subjektif hâl.
Din; söylenmesi ve akılda kalması kolay ancak asla sıradan, alelade, önemsiz, değersiz, lüzumsuz bir kavram değil. Günlük hayatın en yerleşik, en sık duyulan, en çok konuşulan kavramlarından biridir. Tarihin en eski ve en köklü kavramlarından biri olarak insanlık kadar eskidir. Bir diğer deyişle yaşı, insanın yeryüzü serüveninin başlangıcına kadar gider. Dün her yerde vardı, bugün de var ve insanın yeryüzü varlığı sürdüğü sürece var olmaya devam edeceğinden şüphe yoktur.
İslâmî literatürde genellikle “akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilâhî bir kanun” şeklinde terim olarak anlam verilen dinin bu tanımında ise kelimenin genellikle Kur’an’daki kullanımlarının dikkate alındığı ve bu tanımlamanın Kur’an’da bütün inanç sistemlerinde din adı verilse de daha çok İslâm dini için yapılmış olduğu görülmektedir.  Bu tanımda dinin ilahî/vahiy kaynaklı, akıl ve irade ile ilişkili, bilgi ve tercih konusu ve bir davranış/ahlâk alanı olduğu ortak noktaları vurgulanmaktadır.
İslâm inancına göre dinin kaynağı Allah’tır. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’den son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’e kadar bütün peygamberlere gönderilen dinin ortak adı İslâm’dır. İslâm’ın temeli Tevhid (Allah’ın birliği) inancı olup insanların Allah’ın razı olduğu doğru yolu bulması ve böylece dünya ve ahiret mutluluğuna ermesi için çeşitli inanç, ibadet, muamelat (sosyal ilişkiler) ve ahlâk ilkelerine sahiptir.
Kur’an’ı Kerim’de: 
“Allah katında din şüphesiz İslâm’dır” (Al-i İmrân 19), 
“Kim İslâm’dan başka bir dine yönelirse onun dini kabul edilmeyecektir; o ahirette de kaybedenlerdendir” (Al-i İmrân 85), 
“Bugün dininizi kemâle erdirdim; üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim” (Maide 3) mealindeki ayetlerle kaynağının ilâhî olması ve orijinalitesini koruması sebebiyle Allah katında geçerli dinin İslâm olduğu vurgulanmaktadır.
Hz. Âdem’den itibaren bütün insanlar, Allah tarafından gönderilen Tevhid dininin esaslarını kavrayıp benimseyecek ve hayatlarını bu esaslara göre düzenleyecek seviyede zihnî, ruhî ve bedenî kapasiteye sahip kılınmıştır. Allah’ın başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği dinin Tevhid (hanîf) dini olduğu ve onların bu dini benimsemeye yatkın bir fıtratta yaratıldığı belirtilmiştir (er-Rûm 30/30). 
İslâm bilginleri, ayetlere dayanarak insanda hak dini benimseme temayülünün fıtrî olduğunu, nitekim hanîf kavramının “doğru dini benimsemeye yatkın” anlamını da taşıdığını ifade etmişlerdir. 
Din, tarihî ve evrensel bir olgudur. Özellikle ruh ve bedenden oluşan insanın manevî ihtiyaçlarını karşılayan, varlık ve hayata dair temel sorularını cevaplayarak anlamlandıran, insanı bütün yönleriyle kuşatıp yaşayışına, düşünce ve davranışlarına yön veren bir özelliğe sahiptir.  İnsanın yüce bir kudrete bağlanıp sığınması, fıtratında var olan sığınma, güvenme ve bağlanma duygularına karşılık gelir. Allah’a iman insanın hayatta karşılaştığı yalnızlık, çaresizlik, korku, üzüntü, hastalık, felaket ve musibetler karşısında ona ümit, teselli ve güven sağlar. Ruhi sıkıntı ve bunalımlardan korur. Din insanın sadece Allah’a karşı değil, kendisine, ailesine, çevresine, diğer varlık ve canlılara karşı sorumluluk duygusuna sahip olmasını da beraberinde getirir.
Dindeki ahiret inancı insanın bu dünyada yaptıklarından ahirette sorumlu tutulacağı bilinciyle ahlâkî gelişmesine katkıda bulunurken ölüm korkusunun insan psikolojisi üzerindeki tahrip edici etkisini de önler ve sonsuzluk duygusunu karşılar.
Toplum hayatının ürettiği değerlerde de dinin etkisi büyüktür. Mimari, sanat ve edebiyat, örf, adet ve gelenekler, hukukî, siyasî, ekonomik ve sosyo-kültürel unsurlarda dinin belirgin bir yeri vardır. 
Din, toplumda birlik ve beraberliğin, dirlik ve düzenin sağlanması, karşılıklı hak ve sorumluluklara riayet edilmesi, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın gerçekleştirilmesi gibi konularda da önemli rol oynar.