Uğur UTKAN


İsrail’in ve Siyonizm’in Hedefinde Olan Türkiye

İsrail’in ve Siyonizm’in Hedefinde Olan Türkiye


Yahudi Soykırımlarına Karşı Binlerce Yıl Tavır Almasına Rağmen Bugün İsrail’in ve Siyonizm’in Hedefinde Olan Türkiye

 

1478’de evlenmek suretiyle güçbirliği yapan ve ardından elde ettikleri toprak kazanımları sayesinde İspanya’yı birleşik bir krallık haline getiren Aragon Kralı II.Ferdinand ve Kastilya Kraliçesi I.İsabella, İspanyol din adamları tarafından “ülkeyi sapkınlardan arındırma” iddiasıyla ortaya atılan “Engizisyon”un hayata geçirilme sürecinin başını çekmeye başladı. Yahudileri hedef alan bireysel şiddet eylemleri ve sonu gelmeyen Pogrom uygulamaları ve Yahudi karşıtı yasalar çıkarıldı. Sistematik ölüm ve din değiştirmelere sebep olan bu uygulamaların sonunda 1492’de tüm Yahudilerin İspanya’dan kovulması kararlaştırıldı. Aynı süreçte İspanya Müslümanları da Yahudiler gibi İspanyolların uyguladıkları zulüm politikalarından oldukça muzdarip bir durumdaydı.

 

Devrin Osmanlı Padişahı olan, Veli ve Sofu gibi unvanları olan II. Bayezid, İspanya’daki Müslüman ve Yahudi mağdurlara yardım için Barbaros Hayreddin Paşa’nın dayısı ve Piri Reis’in amcası olan Kemal Reis’i görevlendirdi ve donanmalarla İspanya’dan Osmanlı topraklarına getirilen Yahudiler, başta Selanik ve İstanbul olmak üzere Osmanlı mülkünün dört bir yanında iskan edildi.

 

Asırlar asırları kovalar…

 

Osmanlıların eski haşmetli dönemlerinden eser kalmamıştır. Toprak kayıplarına her safhada yenileri ekleniyor, hazine her geçen safhada biraz daha tam takır hale geliyor, deyim yerindeyse Osmanlılar uçurumun eşiğine gelmişti…

 

Daha da vahimi dış politikada Osmanlı için “Hasta Adam” diye bahsediliyor, adeta Osmanlı diplomaside yalnızlaşıyordu. Böyle bir ortamda siyasi birliğini tamamlayıp sömürge yarışına dahil olmak isteyen Almanya kendine partnerler aramaya başlamıştı ki aradığı kriterlere uygun olması bakımından gözünü Osmanlı’ya dikmiş, Osmanlı’nın doğal kaynaklarından ve insan gücünden yararlanmak istemiştir. Ayrıca Osmanlı’dan imtiyazlar kopararak Osmanlı topraklarında nüfuz elde etmek istemiştir. Giderek artan Osmanlı-Alman yakınlaşması, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın İttifak Devletleri safına dahil olmasıyla taçlanacaktı. İşte I. Dünya Savaşı’nda çarpışan Osmanlı’nın kozlarını paylaştığı düşman kuvvetlerinin başında İngilizler geliyordu. İngilizler Osmanlı topraklarındaki milliyetçilik akımlarını desteklerken bu konuda en büyük desteği her ne kadar resmi tarih es geçip değinmemeyi tercih etse de Siyonist emeller taşıyan Yahudi casusluk örgütü Nili’den alacaktı. Ortadoğu’daki cephelerde İngilizlere Osmanlı aleyhine istihbarat desteği sağlayan Siyonist Nili Örgütü’nün tepe kadrosu Avrupa tandanslı olsa da elemanları Osmanlı tebaasındaki Yahudilerden devşirilmişti. Yani Osmanlı’nın asırlar önce topraklarına taşıdığı Yahudiler şimdi İngilizler lehine casusluk faaliyetleri yaparak kuyumuzu kazıyorlardı. Yani İspanya’daki Yahudilere yapılan iyilikten ne yazık ki maraz doğmuştu.

 

Yine yıllar yılları kovalamıştı. Osmanlı ve Almanya I. Dünya Savaşı’nda mağlup olmuş, Versay Antlaşması ile Almanya acı sonu kabul ederken Sevr dayatmasına boyun eğmeyen Anadolu Türk’ü, Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlığında işgalci emperyalistleri topraklarından kovarak çökmüş Osmanlı iktidarının yerine bin yıllık Türkiye Devleti’nin yönetim şekli olarak Cumhuriyet’i seçmişti. Almanya ise üzerindeki ölü toprağını geç de olsa atmış, 1933’te yaşanan iktidar değişikliğiyle Versay’ın intikamı adına yayılmacı politikalara girişmişti.

 

30 Ocak 1933’te meşru yollarla Almanya’da iktidar olan Hitler, uyguladığı demagoji ve sindirme politikalarına ek olarak I. Dünya Savaşı’nın travmalarını halen atlatamamış olan Alman savaş gazilerinin duygularını kullanarak birkaç ay içerisinde diktatörlüğünü kesin şekilde ilan etti. Böylelikle Führer olarak tarihe mal oldu. Ona destekleyenler hep bir ağızdan “Heil Hitler” diye bağırırdı. Zaman içerisinde sahip olduğu olağanüstü ikna gücü sayesinde destekçilerini daha da çoğalttı.

 

Peki Hitler’in maksadı neydi?

 

Mein Kampf (Kavgam) adını verdiği kitabında amaçlarını açıkça anlatan Nazi diktatörü, ilk amaç olarak Fransa’nın yok edilmesini, Lebensraum politikalarıyla Versay Antlaşması’ndaki toprak kayıplarını telafi ederek Alman yaşam alanını genişletmeyi maksat bellerken Yahudileri de Almanya’daki enflasyon ve işsizlik başta olmak üzere her türlü uğursuzluğun sebebi olarak görmekteydi.

 

Kitabında yazdıklarını iktidarında da hükümet politikası olarak aynen uygulayan Hitler, arka arkaya tesis ettiği toplama kamplarına Yahudileri göndermeye başladı. Bu kamplarda başı çekenler de Yahudi bilim insanlarıydı. Ama elbette ki Yahudi bilim insanlarının feryatlarını duyacak ve imdatlarına yetişecek faktör yine tanıdık bir adresti Yahudiler için; Türkiye…

 

Veli, Sofu gibi unvanlara sahip olan II. Bayezid’den başlayarak sonraki padişahların dönemlerinde de Osmanlı iktidarları eliyle Yahudilere kucak açan bin yıllık Türkiye Devleti, Osmanlı iktidarı son bulduktan sonra Cumhuriyet kurulunca da yufka yürekli bir duruş ortaya koydu ve bu kez de Nazi soykırımına maruz kalan Yahudilere kucak açtı.

 

Bin yıllık Türkiye Devleti’nin Cumhuriyet’i kurumsal olarak benimseyişinin 12.yılında başkenti Ankara’da kurulan Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde ve Osmanlı iktidarından Cumhuriyet rejimine miras kalan Darülfünun’un yerini alan İstanbul Üniversitesi’nde bu Yahudi bilim insanları bilimsel çalışmalar yapma imkanı buldu.

 

ABD, İngiltere gibi zamanın süper güçleri de dahil tüm dünya Hitler korkusundan bu Yahudi bilim insanlarını kabul etmezken tıpkı Osmanlı iktidarında olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de bin yıllık Türkiye Devleti, soykırımdan kaçan Yahudilere şefkat kapısını açmıştı. Bu Yahudi bilim insanlarının Türkiye’deki eğitimde var ettikleri etki günümüzde de sürmektedir.

 

Ve bugün…

 

İpini kaptırdığı Siyonist lobiler sayesinde tescilli bir İsrail kuyrukçusu olduğu artık sağır sultanın malumu olan ABD’nin Türkiye Büyükelçisi olan ve aynı zamanda ABD’nin Suriye Özel Temsilciliği görevini de yapan Tom Barrack çıkıp Ortadoğu’da güçlü üniter devletlerin var olmasının İsrail için bir tehdit olduğundan falan bahsederek İsrail’den daha fazla İsrailcilik oynuyor ve açıkça Türkiye’nin de içinde olduğu İsrail dışında Ortadoğu’da sınırı olan tüm devletlerin parçalanacağını, güçsüz hale getirileceğini söylüyor. Elbette bu adamı göreve getiren Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı olarak ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan Protestan Yahudisi Donald Trump olunca ve arkadaki asıl faktör olan Siyonist lobileri de görünce, son günlerde Binyamin Netanyahu tarafından Suriye’ye ve Türkiye’ye karşı takınılan devletler hukukuna ve uluslararası etik değerlere aykırı tutumlar da göstermektedir ki Siyonist, radikal Yahudi çevrelerin Arz-ı Mev’ud hedeflerinde son basamağın Türkiye olduğu aşikardır. Bir asır önce Siyonist Nili Örgütü eliyle bin yıllık Türkiye Devleti’ni arkadan hançerleyen anlayış, bugün de Türkiye’yi pay kapılacak bir pasta olarak görüyor da Türkiye’ye karşı söylemlerini gün geçtikçe daha da kabadayılık seviyesine doğru taşıyor.

 

Ezcümle Hitler zulmünden Yahudileri kurtarmak isterken bu iyilikten de Türkiye’ye maraz hasıl olmuştur.

 

Bu bağlamda politikalarımız, tavırlarımız buna göre şekillendirilmelidir. Eskilerin dediği gibi bir delikten iki defa ısırılmamalıyız…