“Alkışa Açık, Eleştiriye Kapalı Siyaset Nereye Gidiyor?”
Siyasetçilerimizin ortak bir zaafı var…
Haberleriniz yapılınca, boy boy fotoğraflarınız gazetelerde çıkınca, sosyal medyada övgü dolu cümleler paylaşılınca gülümsemeniz yüzünüzden eksilmiyor. Ama iş eleştiriye gelince… Telefonlarınız sessize alınıyor, mesajlara cevap verilmiyor, sorular cevapsız kalıyor. Peki neden?
Bir gazeteci olarak soruyorum:
Halk adına sizlere yöneltilen sorular, dile getirilen eleştiriler sizin şahsınıza değil, icraatlarınıza yönelik. Eğer yanlış anlaşılmış bir durum varsa doğrusunu izah etmek varken, küsüp köşeye çekilmek siyasetin hangi kitabında yazıyor?
“Hizmette Görünür, Hatalarda Kayıp!”
Bir ilçeye yapılan parkın açılışında kürsüye çıkıp boy boy poz vermeyi biliyorsunuz. Bir köy yolunun asfaltında makas keserken en önde olmayı seviyorsunuz. Ama aynı halk o asfaltın iki ay sonra bozulduğunu dile getirince ortadan kayboluyorsunuz. İşte bu çelişki, vatandaşın vicdanında en büyük kırgınlığı oluşturuyor.
Siyasetçi, övgüye olduğu kadar eleştiriye de açık olmalıdır. Çünkü övgü insanı şımartır, eleştiri ise adam eder. Ne yazık ki çoğu siyasetçi “adam olmayı” değil, “şımartılmayı” tercih ediyor.
“Küsmek Siyasetçinin Lüksü Olamaz”
Unutmayın; siyasette küsmek diye bir hak yoktur. Çünkü sizler bir halkın temsilcisisiniz. Eleştirildiğinizde küsüp kenara çekilmek, aslında size oy veren millete sırt çevirmek demektir. Telefonu açmamak, mesajı cevapsız bırakmak, gazetecinin değil, halkın sesini susturmaktır.
“Halkın Gözüyle Bakmayı Ne Zaman Öğreneceksiniz?”
Siyaset sadece açılışlarda kurdele kesmek değil, şikâyetleri dinlemek, yanlışları düzeltmek, hatayı kabul edebilmektir. Sizi büyüten övgüler değil, sizi gerçek kılacak olan eleştirilerden ders alabilmektir.
Bugün küserek kaçtığınız eleştiriler, yarın sandıkta önünüze fatura olarak gelir. Çünkü halk, kendisini dinlemeyen, eleştiriden kaçan siyasetçiyi affetmez.
Son Söz:
Siyasetçilerimiz, şunu asla unutmayın:
Övgü sizin için alkış olabilir ama eleştiri halk için nefes gibidir. O nefesi kısmaya çalıştığınızda, aslında kendi geleceğinizi daraltıyorsunuz.
“Ne zaman değişeceksiniz?” diye soruyoruz.
Çünkü bu sorunun cevabı sadece gazeteciler için değil, halk için de hayati öneme sahip…