“Atsız: Fikirleri Zamana Direnen Büyük Türkçü”
Atsız: Türk Milliyetçiliğinin Sarsılmaz Sesi, Fikir Cephesinin Yalnız Savaşçısı
“Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü; bin cihana değişmem şu öksüz Türklüğümü.”
Bu dizeler, yalnızca bir şairin duyguları değildir. Bir milletin tarih boyunca devretmiş ruhunun, vakur duruşunun ve istiklâl ülküsünün ete kemiğe bürünmüş ifadesidir. O duyguya, o ruha, o ülküye en çok yakışan isimlerden biri ise şüphesiz Hüseyin Nihal Atsız’dır.
Türkiye’nin yetiştirdiği en müstesna tarihçilerden, Türkçülüğün bilim ve mücadelesini ömrünün merkezine koymuş büyük fikir adamı Atsız, vefat yıl dönümünde bir kez daha rahmet, şükran ve hürmetle anılıyor. Aradan geçen yıllar, onun fikirlerini eskitememiş; kaleme aldığı her satır, bugün dahi yankısını muhafaza etmektedir. Bu bile tek başına Atsız’ın entelektüel mirasının büyüklüğünü göstermeye kafidir.
Atsız, hem akademik titizlikle çalışan bir tarihçiydi hem de Türkçülük davasının yılmaz savunucusuydu. O, yalnızca kitap yazan bir aydın değil; fikirleri uğruna bedel ödemekten çekinmeyen, haksızlığın karşısında “tek başına kalsa da” sözünü esirgemeyen bir dava adamıydı. Onun mücadele çizgisi, döneminin siyasal ve sosyal çalkantıları içinde şekillense de geride bıraktığı eserler, her şartta ilkelerini korumanın ne denli kıymetli olduğunu ortaya koymaktadır.
“Vaktiyle bir Atsız varmış derlerse ne hoş.”
Bu dize, aslında onun kendine özgü mütevazı kibriyle, tarihe bıraktığı iz konusunda ne kadar bilinçli olduğunu da gösterir. Fakat bizler, bugün aynı cümleyi başka bir duyguyla kuruyoruz:
“İyi ki Atsız varmış.”
Çünkü o, Türk tarihçiliğinde cesur tezlerin savunucusu oldu. Bir yandan Türk ırkının ve kültürünün tarih sahnesindeki yolculuğunu belgelere dayalı olarak incelerken, diğer yandan millî kimliğin zayıflatılmasına yönelik her türlü girişimin karşısında durdu. Üstelik bunu ne popülerlik kaygısıyla ne de makam beklentisiyle yaptı. Onun tek ölçüsü, “Türklüğün hatırına” idi. Bu da onu çağdaşı birçok isimden ayıran en güçlü vasfıydı.
Bugün Türkiye’de Türkçülük düşüncesinin tartışıldığı her zeminde, Atsız'ın adı anılıyorsa bunun sebebi, ortaya koyduğu fikrî bütünlüğün zaman tarafından test edilmiş olmasıdır. O, yalnız bir dönem düşünürü değil; Türk milliyetçiliğinin uzun yürüyüşünde bir kilometre taşıdır. Edebî eserlerinden tarih araştırmalarına, dergicilik faaliyetlerinden toplum muhasebesine kadar uzanan geniş yelpazedeki çalışmaları, halen akademisyenlere, gençlere ve Türk milliyetçilerine yol göstermeye devam ediyor.
Atsız’ın eserlerinde işlenen fikrî disiplin, okuyucusunu sadece bilgiyle donatmakla kalmaz; aynı zamanda onu bir karakter inşasına da çağırır. Duruşu sağlam, sözü doğru, inancı net bir birey olmanın, bir milletin geleceği açısından ne ifade ettiğini, Atsız kadar güçlü anlatan çok az düşünür vardır. O, “fikrin terbiye edilmediği yerde milletin de terbiye olamayacağını” bilen bir aydındı.
Bugün Türk dünyası yeniden yükselme arayışındaysa, bunun zihinsel zeminini hazırlayanlardan biri de hiç kuşkusuz Atsız’dır. Onun hayalini kurduğu güçlü Türk milleti; bilimde, kültürde, sanatta ve siyasette kendi değerleri üzerine yükselen, dünyaya kendi sesiyle hitap eden bir millettir. Bu yönüyle Atsız, sadece geçmişe değil, geleceğe de yazılmış bir isimdir.
Vefatının ardından geçen yıllar, onun “bir fikir adamı olarak ölmediğini” kanıtlamaktadır. Zira fikirler, eğer toplumun ruhuna temas edebilmişse sandığımızdan çok daha uzun yaşarlar. Atsız’ın fikirleri de böyle bir ömrün sahibidir.
Bugün ona duyulan rahmet, aslında kendi milletine adanmış bir ömrün hatırasına gösterilen vefadır. Bizler, bir kez daha aynı inançla söylüyoruz:
Türk milletinin fikir atlasında bir Atsız geçti ve iyi ki geçti.
Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

