Başbağlar Katliamı’nın 32. Yılında Vicdanlar Hâlâ Yaralı
5 Temmuz 1993
Başbağlar Köyü – Erzincan
Türkiye’nin yakın tarihindeki en karanlık günlerden biri olan Başbağlar Katliamı’nın üzerinden 32 yıl geçti. Ancak acısı ilk günkü kadar taze, hüznü ise milletin yüreğinde derin bir yara olarak duruyor. Hain terör örgütü PKK’nın 33 masum sivili acımasızca katletmesiyle tarihe geçen bu alçak saldırı, bir milletin hafızasından asla silinmeyecek kara bir lekedir.
Bir Köyün Üzerine Yağan Ateş
1993 yılının Temmuz ayının sıcak bir akşamında, teröristler tarafından kuşatılan Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü, sistematik bir vahşetin hedefi oldu. Evleri yakılan, camileri bombalanan köylüler; çocuk, yaşlı, imam, çiftçi demeden meydanda toplandı. Kur’an kursundan çıkan masum insanlar, örgütün sözde “halk mahkemesi” adı altında gerçekleştirdiği sorgusuz infazlara kurban edildi. Tam 33 vatandaşımız, elleri bağlı şekilde kurşuna dizildi, ardından köy ateşe verildi.
Bu eylem, yalnızca cana değil; toprağa, kültüre, inanca, birlik ruhuna karşı yapılmış sistematik bir saldırıydı.
Başbağlar: Unutulmadı, Unutturulamaz
Bugün, Başbağlar yalnızca bir köyün adı değildir. Bugün, Başbağlar; kardeşliğin, mazlumluğun ve sabrın simgesidir. Hain pusularla, kirli planlarla hedef alınan bu masum Anadolu köyü, aslında milletimizin birlik iradesine yapılmış bir saldırıdır. Bu sebeple her 5 Temmuz’da, yalnızca kaybettiklerimizi değil, aynı zamanda birlik ve beraberlik kararlılığımızı da yeniden hatırlıyoruz.
Barış Süreci: Gerçek Barış, Adaletle Olur
Barış, yalnızca silahların susması değildir. Barış, adaletin tesisiyle mümkündür. Başbağlar’da katledilen canların faillerinin hâlen tam anlamıyla yargı önüne çıkarılmamış olması, hem hukuk hem de toplumsal vicdan açısından bir yaradır. Bu ülkenin gerçek barışı, masumların hesabının sorulmasıyla, adaletin egemen kılınmasıyla sağlanabilir.
Devletin ve milletin hafızasında böylesi büyük travmalar varken, terörü meşrulaştırmaya çalışan her yaklaşım, hem Başbağlar’da hem de benzeri acılarda hayatını kaybeden şehitlerimizin aziz hatırasına saygısızlıktır. Bu sebeple “barış” kavramı, terörle arasına kesin çizgiler çekmeden dillendirilemez. Barış, ancak teröre karşı ortak bir duruşla mümkündür.
Uluslararası Sessizlik ve Vicdan
Başbağlar Katliamı, yalnızca ulusal değil, insanlık suçu kapsamındadır. Ancak ne acıdır ki, bu büyük vahşet Batı basınında hak ettiği şekilde yer bulamamış, uluslararası kamuoyu bu katliam karşısında sessiz kalmıştır. Oysa ki insan hakları, inanç özgürlüğü ve sivil yaşam güvenliği söz konusu olduğunda bu sessizlik, çifte standartları bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Bugün, aynı acıları Filistin’de, Doğu Türkistan’da ve dünyanın dört bir yanında yaşayan masum halklar için de ses yükseltenlerin, Başbağlar gibi katliamlar karşısında da aynı duyarlılığı göstermesi bir insanlık borcudur.
Millet Unutmaz, Hesap Sorulmalı
Başbağlar Katliamı, bu milletin tarihine kanla yazılmıştır. Bu katliamı unutturmaya çalışanlar da, görmezden gelenler de, tarih önünde hesap vermeye mahkûmdur.
33 şehidimizi rahmetle anarken, bir kez daha haykırıyoruz:
“Ne Başbağlar unutulur, ne de bu alçaklığı yapanlar affedilir.”
Yalçın Çelik
Teknik Öğretmen – Mekatronik Yüksek Mühendisi
Millî birliğe inanan, teröre ve çifte standarda karşı kalemini eğmeyen bir Türk evladı.