BEN!
Kırk kapıyı, kırk kırdım açtım da
Nâsip kapıyı bulamadım ben,
Ne verdinse savurdum saçtım da
Zerre kendime alamadım ben.
Sarıldım ağaca, dalı battı,
Gölgesinde kuru çalı battı,
Zakkumdu, ne yesem balı battı,
Gülü dikenden yolamadım ben.
Uyandım ‘’rüya’’ dediklerine
Dalmadım ‘’hülya’’ dediklerine
Gâm dolu ‘’dünya’’ dediklerine
Bir gün gönlümü salamadım ben.
Kalubela’dan Söz, yolum belli,
Köküm dalım, sağım solum belli
‘’Yazgısı avcunda kulum’’ belli,
Sen’den öte yâr bulamadım ben.
Kanmam nâmerde, densizlik için,
Tahtları teptim sonsuzluk için…
Dünyayı yaktım ‘’ben’’sizlik için
Sensiz bir tek ân kalamadım ben.
Şirk ırmağında yürek yunmadım,
Hiçbir puta, tek adak sunmadım,
Sen’den gayrısını ‘’yâr’’ sanmadım,
Aşkından murad alamadım ben.
FERDÂNE
Bin yıl önceki dal, şimdi de aynı
Armut, dibine düşüyor Ferdâne!
Leylâ denen, yitirince izânı
Mecnûn, kalbini, deşiyor Ferdâne!
Geceni mehtap mercan süslese de,
Hâr’ına, yağmur yağıp ıslasa da,
Her yok’a ‘’var’’ deyip göğüslese de
İnsan birden, değişiyor Ferdâne!
Fırçalasan da, karga gene siyah…
Günah geçmişte kalsa, gene günah,
Olmuş’a teselli vermeyince ‘’âh’’
Gönlün nem bulup, şişiyor Ferdâne!
Kalbi katran olan vicdan, ak olmaz
Vicdan yamuk olan kulda, Hâk olmaz
Hakk’ı bilmeyen de insaf, pak olmaz
Aşkta hesap hep, şaşıyor Ferdâne!
Hâyy’dan geldik elbet, Hû’ya gideriz
Hâvf ve recâ duya duya gideriz,
Yeriz ömrü, öz uykuya gideriz
Kul, orda hesaplaşıyor Ferdâne!