Uğur UTKAN


Bugünkü Anlamda Musevîlik İnancının, Yahudi Irkının ve Siyonist Lobinin Mevcut Oluşunda Türklerin Payı

Bugünkü Anlamda Musevîlik İnancının, Yahudi Irkının ve Siyonist Lobinin Mevcut Oluşunda Türklerin Payı


Bugünkü Anlamda Musevîlik İnancının, Yahudi Irkının ve Siyonist Lobinin Mevcut Oluşunda Türklerin Payı

Günümüzde başta ABD olmak üzere bütün dünyaya lobileriyle, diasporasıyla yön veren Yahudilik ve Siyonizm bu gücüne nasıl ve nereden eriştiği sorusuna herhalde yanıt arayanlar vardır.

Aynı şekilde Tanrı’nın “seçilmiş kavim” olarak kendilerine gönderdiğine inandıkları için “millî bir inanç” olarak gördükleri Musevîliği Hristiyanlarla Müslümanların kendi inançlarını yaymaya çalıştıkları gibi yayma çabasına girmeyen İsrailoğulları’na, yani Yahudilere rağmen Musevîlik günümüzde dünya genelinde İsrail nüfusundan daha fazla inananı olan bir din haline geldi ve bugün Hristiyanlıkla İslamiyet’ten sonra dünyada en çok inanana sahip olan bir inanç haline geldi sorularını da herhalde soranlar pekala vardır.

 

İşte bu yazımızda bu sorulara cevap bulmaya çalışacağız.

 

Öncelikle bugünkü Yahudi lobilerini ve Siyonist diasporayı ele alarak başlayalım.

 

İslâm Tarihi’ni okuyan ve neden Hz. Muhammed’in müşrikler kadar Yahudilerle de silahlı bir mücadeleye giriştiğini bilen herkesin malumudur, Hz. Muhammed Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde muhacirlere iş alanı açmak adına onlar için bir çarşı kurma kararı aldığında Medine’deki Yahudilere has bir çarşı halihazırda mevcuttu ve Yahudiler Medine ticaretine hakim durumdaydı. Bugünkü kapitalist modele yakın bir modelin takipçisi olan Yahudilerin çarşısına Müslümanların girmesi durumunda hızla işçileşmelerinden (proleteryalaşmalarından) endişe eden ve muhacirlerin kapitalistleşmesine de karşı olan Hz. Muhammed, Yahudilerin pazarına karşı, tefecilikle uğraşılmayan, rantiyeci sınıfa yol açmayan “Müslüman pazarı” kurulması talimatını verdi. Ama çok kısa bir sürede Müslüman pazarı, Yahudi pazarına kafa tutabilecek güce erişti ve Allah’ın görevlendireceği son peygamberin Hz. İsmail’in soyundan gelen Araplardan değil de Hz. İshâk’ın soyundan gelen kendilerinden çıkacağına inanmalarına rağmen tersi olduğu için Hz. Muhammed’den hiç hazzetmeyen ve O’na müşriklerden daha fazla düşman kesilen Yahudiler, Medine ve Hicaz ticaretindeki tekelleri de Müslüman pazarı münasebetiyle kırılınca müşriklerle ittifak kurmaya, Medine’nin iç huzuruna halel getirmeye, Medine Sözleşmesi’nde verdikleri sözlere sadık kalmamaya başladılar. Neticede Müslümanlar, tıpkı müşrikler gibi Yahudilerle de savaşmış oldu. Tee 7. yüzyılda bile günümüzdeki kapitalist anlayışa yakın bir anlayışla hareket eden ve başta Medine olmak üzere Hicaz’ın adeta ensesi kalın zümresi olan Yahudiler, 7. yüzyılda savaştıkları Müslümanlarla 15. yüzyılın sonlarına gelindiğinde aynı kaderi paylaşmaya başladılar.

 

Öyle ki, 1492’de Endülüs’ü işgal eden Haçlılar, bölge halkını zorla vaftizleştirmeye, zorla Hristiyanlaştırmaya dönük faaliyetler yürüttüler. Vaftizleştiremediklerini, Hristiyanlaştıramadıklarını da İspanya’dan sürmeye başladılar. Bu eziyet döneminden Müslümanlar kadar Yahudiler de çok etkilenmişti. İşte burada dünya gücü Osmanlı devreye girdi ve İspanya’nın kovduğu mazlumlara kucak açtı. Böylelikle Hicaz’dan ve Avrupa’dan kovulan Yahudiler, artık Osmanlı’nın bir tebaası haline gelmişti. Tıpkı Hicaz’da ve Avrupa’da olduğu gibi tez vakitte Osmanlı’da da zenginlik deyince, ticaret deyince akla gelen tek zümre olan Yahudiler, Osmanlı topraklarında uluslararası çapta Siyonizm’in ve Yahudi lobiciliğinin gelişmesi noktasında muazzam bir çabaya girişmişlerdir. Zira kendileri de çok iyi biliyorlardı ki, dünya Yahudiliğini kendilerine bağlamak ve birleştirebilmek adına en ideal araç ya tek ideoloji ya da ortak bir lobi olmalıydı. Bu bağlamda Osmanlı padişahları ve devlet erkânı ile de sıcak ilişkiler geliştiren Yahudilerin en etkili isimlerinden olan Sinyora Dona Mendes, 1553’te serveti ile geldiği İstanbul’da tez zamanda gözde bir isim haline gelmiş, 1556’da Osmanlı tarihinde önemli rol oynayacak akrabası Yasef (Joseph) Nassi’yi İstanbul’a getirdi. Hatta rivayet odur ve Muhteşem Yüzyıl dizisinde bile konu olarak işlenmiştir ki, Sinyora Dona Mendes, II. Selim’in tahta çıkmasında da önemli bir para sahiptir.

 

Sinyora Dona Mendes’in çabalarıyla kendine İstanbul’da yer bulan Yasef (Joseph) Nassi, ayağının tozuyla Yahudi lobisinin burada güçlenmesi için ciddi faaliyetler yürütmüş, II. Selim’in gözdesi Nurbanu Sultan’dan da çok büyük destekler görmüştür. Nurbanu Sultan’ın vesilesiyle Kanuni Sultan Süleyman’la da tanışan Yasef (Joseph) Nassi, çok kısa bir süre içerisinde padişahın danışmanlığını görev olarak üstlendi. Hatta sonrasında kardeşi Samuel Nassi de bu süreçlere katılım sağlamıştır. Nassi ailesi Osmanlı’nın Avrupa devletleriyle arasındaki diplomatik temaslarda da önemli roller oynamışlardır. Osmanlı’nın çöküş sürecine kadar tıpkı diğer gayrimüslim tebaalar gibi Yahudiler de inanılmaz bir güce sahip olmuş, imparatorluk çöküşe geçtiğinde ülkeden yurt dışına, bilhassa da Batı ülkelerine doğru gerçekleşen sermaye kaçışlarının çoğu da zenginliği başta Yahudiler olmak üzere elinde bulunduran gayrimüslim kesimler sayesinde olmuştur. Yani bugün Amerika’da ve Avrupa’da lobileriyle tüm yönetimlere etki eden Yahudi lobisinin, Ermeni lobisinin ortaya çıkışı, Osmanlı’nın çöküş sürecinde Osmanlı topraklarından ayrılıp Batı ülkelerine giden ve giderken ellerindeki servetleri kaçırmayı da ihmal etmeyen gayrimüslim tebaanın sayesindedir. Yani bugünkü Yahudi lobisinin, Ermeni lobisinin ataları 19.yüzyıl itibariyle batan gemiyi terk eden fareler misali asırlardır yaşadıkları ve zenginleştikleri Osmanlı topraklarından ayrılarak Batı ülkelerine göç etmişlerdir. Yani Batı’daki Yahudi lobisinin, Ermeni lobisinin etkin isimleri belki ömürlerinde bir defa İsrail’e, Ermenistan’a gitmemelerine rağmen, bugün yaşadıkları Batı ülkelerinden başka yaşadıkları tek ülke Osmanlı olmasına rağmen başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin Ermenistan ve İsrail politikalarına etki yapabiliyorlar. Yani bugünkü Yahudi lobisi ve Ermeni lobisi, bu hale gelebilmelerini aslında kendi atalarına kucak açan Osmanlı’ya borçludurlar. Eğer Osmanlı Devleti olmasaydı bugünkü anlamda Yahudi lobisi ve Ermeni lobisi de olmazdı.

 

Bugünkü Yahudi lobilerinin ve Siyonist diasporanın varoluş sebebini açıkladıktan sonra şimdi Tanrı’nın “seçilmiş kavim” olarak kendilerine gönderdiğine inandıkları için “millî bir inanç” olarak gördükleri Musevîliği Hristiyanlarla Müslümanların kendi inançlarını yaymaya çalıştıkları gibi yayma çabasına girmeyen İsrailoğulları’na, yani Yahudilere rağmen Musevîliğin günümüzde dünya genelinde İsrail nüfusundan daha fazla inananı olan bir din haline gelmesinin sırrını çözeceğiz.

 

Evet, Tanrı’nın “seçilmiş kavim” olarak kendilerine gönderdiğine inandıkları için “millî bir inanç” olarak gördükleri Musevîliği Hristiyanlarla Müslümanların kendi inançlarını yaymaya çalıştıkları gibi yayma çabasına girmeyen İsrailoğulları’na, yani Yahudilere rağmen Musevîlik yayılma imkanı yakalamıştır diyoruz çünkü Musevîlik, İsrailoğulları dışında bir de tarihte kurulan Türk devletlerinden biri olan Hazar İmparatorluğu tarafından benimsenmiştir. Şöyle ki, 7. ve 8. yüzyıllarda Hazarlar, adeta varoluş mücadelesi veriyorlardı. Kuzeyde Ural Dağları üzerinden Ortodoks Slavlarla, güneyde de Maveraünnehir, Kafkaslar ve İran üzerinden Müslüman Araplarla savaşan Hazarlar, askerî açıdan başarılı direnişler ortaya koysa da Hristiyanlık ve İslamiyet haricinde tarafsız bir din ve üçüncü bir yol olarak gördüğü Musevîliği güvenlik stratejisinin bir parçası olaraktan resmî dini ilan etti. Böylelikle Hazarlar, tarihte Sami ırkından olmayan ilk Musevî devleti olarak tarihe geçti ki aynı şekilde Türk tarihindeki ilk Musevî Türk devleti de Hazarlardır. Dahası yüzyıllardır zulümden kaçan Yahudiler için de önemli bir sığınak olan Hazarlarda Tevrat ve Talmud ilkeleri günlük hayatta yaygınlaşıp temel kurallara dönüşmüş, Hazar toprakları Tevrat okutulan “Yeşiva” adındaki Tevrat öğreticisi okulların ve sayısız sinagogların cenneti olmuştu. Hazar topraklarındaki büyük kentlere kalıcı olarak Yahudiler yerleşmiş, Hazar Devleti’nde yine Türkçe kullanılsa da İbrani alfabesiyle yazılan bir Türkçe geliştirilmiştir. Ezcümle Musevîlik adına hiçbir misyonerlik veya tebliğ faaliyeti olmadan İsrailoğulları’ndan gelmeyen bir devlette Musevîlik adeta kendini yeniden bulmuş, bu da bir Türk imparatorluğu olan Hazarlar sayesinde mümkün olmuştur.

 

Sonuç olarak eğer bugünkü anlamda Yahudi diasporası ve İsrailoğulları’nın dışında milyonlarca takipçisi olan bir Musevîlik inancı mevcutsa bu şüphesiz Türklerin sayesindedir. Türklerin tarihte kurduğu büyük imparatorluklardan Osmanlılar ve Hazarlar sayesinde Yahudiler ve Musevîlik inancı bugünlere gelebilmiştir. Hazarlar sayesinde Yahudi ırkından olmayan milyonlarca Musevî bugün mevcut hale gelirken Osmanlılar sayesinde de soykırımdan kurtulan ve lobileriyle, devasa imkanlarıyla tüm dünyaya yön veren bir Yahudilik mümkün olabilmiştir.