Metin KURT


Görünmez El ve Yalan Deryasında Yaşam

Gerçek mi, Kurgulanmış Bir Hayal mi?


Hepimiz farkında olmadan bir oyunun parçası olabilir miyiz? Görünmez bir el, her birimizi birer piyona çeviriyor ve bizi, bilincimizden bile emin olmadığımız bir satranç tahtasında yönlendiriyor olabilir mi? Ters giden olaylara dahi “belki de hayırlısı budur” diyerek bakmaya itiliyoruz. Peki ya bu kaderciliğin ötesinde bir tasarım var mı? Yoksa sadece görmek istediklerimizi mi bize sunuyorlar?

Bir adım geriye çekilip büyük resme baktığımızda, gerçekle hayali ayırt etme yetimizi kaybettiğimizi fark ediyoruz. Gözlerimizin önüne serilen manzara, bir illüzyondan ibaret olabilir mi? Gün geçtikçe daha da karmaşıklaşan siyasi gündem, adeta bir kurgu dizisinin bölümlerine benziyor: kahramanlar, düşmanlar, trajediler ve mucizeler… Ancak bu senaryonun yazarları kim?

Siyasetin Görünmez Mimarları

Bazı teorilere göre, siyasetin derinliklerinde bir "görünmez el" her şeyi planlıyor. Seçimler, reformlar, krizler… Bunlar gerçekten halkın iradesinin bir sonucu mu, yoksa üstü ustaca örtülmüş bir manipülasyon mu? Biz, ekranlarımızdan gördüğümüz kadarıyla yetiniyoruz. Kameraların gösterdikleri kadar biliyor, sunulan kadar sorguluyoruz. Ancak perde arkasında dönen oyunları fark edebilecek kadar dikkatli miyiz?

Siyaset sahnesindeki "ters giden olaylar" bile bazen bir amaca hizmet ediyor olabilir. Krizler, toplumları bir araya getiren fırsatlar olarak kurgulanabilir. Halkın hoşnutsuzluğu, yeni bir lideri ya da sistemi meşrulaştırmak için kullanılabilir. Örneğin, ekonomik krizleri düşünelim. Bir gün "her şey çok kötü" derken, ertesi gün "durum toparlanıyor" haberleriyle umut aşılanıyoruz. Çıkış yolunu sunacak kişi ya da parti, belki de bu krizi en başından beri planlayanların bir parçası…

Hayal mi, Gerçek mi?

Toplum olarak, hayalle gerçek arasındaki ince çizgide yürüdüğümüz bir çağdayız. Sosyal medyada gördüğümüz bilgiler, geleneksel medya tarafından servis edilen haberler… Hangisi doğru? Yoksa ikisi de aynı kaynaktan gelen, farklı tonlarda boyanmış birer illüzyon mu? İnsanlar, genellikle kendi inançlarını destekleyen haberlere inanmayı tercih ediyor. Gerçek, bu algıların arasında kayboluyor.

Peki ya yalan deryası? Politikacılar, iş dünyası, medya... Hepimiz bir şekilde bu denizde yüzüyor olabiliriz. Yalanlar, o kadar ustaca süsleniyor ki, onları sorgulamaktan vazgeçiyoruz. Gerçeği aramak, cesaret isteyen bir iş; çünkü bulduğunuzda yüzleşmek zorundasınız.

İroninin Gücü

Bütün bunlar olurken, toplumun "olumlu bakmaya yönlendirilmesi" ise trajikomik bir gerçeklik. Elektrik faturası mı yükseldi? "Avrupa'da daha pahalı," diyorlar. Enflasyon mu arttı? "Bakın, büyüyoruz," deniyor. Bu ironik çelişkiler, halkın gerçek sorunlarını göz ardı etmesini sağlıyor. Her kriz, bir başarı hikayesine dönüştürülüyor; her başarısızlık, bir "dış güçlerin oyunu" olarak sunuluyor.

İroni, bazen en etkili silah olabilir. Ancak ne yazık ki bu silah, çoğu zaman halkın üzerinde denenen bir test haline geliyor. "Her şey yolunda, endişelenmeyin" mesajlarıyla uyuşturulan bir toplum, gerçeği görmeye ne zaman cesaret edecek?

Gerçeği Arayan Bir Toplum Olabilir miyiz?

Belki de esas sorun, gerçekle yüzleşmekten korkmamızdır. Hayal kırıklığından kaçmak için, bize sunulan hikayeleri kabulleniyoruz. Gerçekleri sorgulayanlar ise ya susturuluyor ya da marjinalize ediliyor. Ancak unutmamalıyız ki, gerçekler suyun yüzüne çıkmak için hep bir yol bulur.

Bu yüzden, “görünmez el” her ne kadar güçlü olursa olsun, halkın bilinçlenmesi ve sorgulamayı öğrenmesi, bu elin etkisini azaltabilir. İronik ama umut dolu bir şekilde söylemek gerekirse: Belki de ilk adım, bir yalan deryasında yüzdüğümüzü kabul etmektir. Ancak o zaman doğru kıyıya ulaşabiliriz.