Karacaahmet’teki Niğde Aksaraylılar’dan, Rîfailik Dergâhına Kurtlar Vadisi’nden Kanlıca’ya…
Osmanlı İmparatorluğunun en büyük ve en eski kabristanlığı olan, Üsküdar Bağlarbaşı’ndaki Karacaahmet Mezarlığının iç kısmında, neredeyse orta konuma yakın, etrafı mermer duvarlarla çevrilmiş, bakımlı ve temiz görünümlü, kendisini çeviren duvarların üzerine kondurulmuş kitabesinde 1974 yılında yapıldığı belirtilen, Niğde Aksaraylılar Kabristanı bulunur.
Kabristanlıkta meftun olan Aksaraylı isimler şöyledir: Mithat Gürsoy Ailesi, Prof. Dr. Kemal Tahir Gürsoy (1911-1998), Ahmet Perek Ailesi, Mahmut Perek Ailesi, Mehmet Cemal Perek Ailesi, Nahit Huzeyfe Perek Ailesi, Basri Sueri Ailesi, Sezai Yüzbaşıoğulları Ailesi, El Hac Eş-şeyh Abdullah Sueri Halveti Cerrahi.
Karacaahmet’te defnedilen bu isimler, soyadları farklı olsa da, anlaşılacağı üzere aynı aile çatısı altında buluşan Aksaraylı akrabalardır. Ayrıca bu aileleri birbirine bağlayan asıl bağlayıcı noktalardan ilki herkesçe malum olduğu üzere ‘’Seyyidlik’’iken ikincisi Hz.Ebubekir’e erişen soy silsilesidir. Bunun yanında Cemali, Cerrahi ve Halveti bağları, Aksaraylılarca tanınmış duyulmuşken, bilmeyenler için aynı ailelerin İstanbul’dan, saygın Rîfailik dergâhına olan bağını da tekrardan burada sizlere hatırlatayım… Eminim çoğu kişi de bu bağı, ilk kez zaten burada duyacaktır…
Şimdi bir kitaba, bu dergâh bağı için kulak verelim. Klasik yayınlarından Haziran 2009’da ilk baskısı yapılan, Bir Semte Vefa adlı kitaptan ‘’Vefa'da Doğup Büyümüş Bir Alim: Mehmed Zihni Efendi, Ahmet Turan Arslan’ın satırlarına: ‘’Tesbitimize göre Hacı Zihni Efendi'nin, eşi Mevhibe Hanım'dan üç çocuğu olmuştur: Hadiye Hanım: Doktor Binbaşı Rıfat ile evlenmiş ve Güzide ve Hüseyin Şadi isminde iki çocuğu olmuştur. Zihni Efendi'nin torunu olan Güzide Hanım, Yüzbaşı Halil Efendi ile evlenmiş, ondan Afvan isminde bir oğlu olmuştur. Güzide Hanım, eşi Yüzbaşı Halil Efendi Balkan savaşında şehit olduktan sonra, Fatih'te Hırka-i Şerif civarında bulunan Ümm-i Ken'an dergâhı postnişini Şeyh Kenan Rıfai (Büyükaksoy) ile evlenmiş, bu ikinci evliliğinden Hikmet Kainat isminde bir kızı olmuştur. Hikmet Kainat Hanım ise avukat Kemal Gürsoy'la evlenmiş ve ondan iki çocuğu olmuştur: Prof. Dr. Kenan Gürsoy ve Alican Gürsoy. Hadiye Hanım'ın Doktor Binbaşı Rıfat Efendi'den olma oğlu Hüseyin Şadi Karagözoğlu ise bir zamanların meşhur aktör ve işletmecisidir.’’
Şimdi de, Karacaahmet’te defnedilen Gürsoy ailesinin kıymetli fertlerinden Kemal Tahir Gürsoy’un torunlarından birine, Alican Gürsoy’un kızı olan, Zerredeki Okyanus kitabındaki mısralarıyla saygıdeğer hanımefendi Gülmisal Gürsoy’a, 2015 yılında vefat eden değerli Büyükanneleri Hikmet Kâinat Hanım için, kulak verelim:
‘’Kâinat Hanım büyür, serpilir ve evlenme çağına gelir. Bu sırada ise Anadolu’nun şirin diyârı Aksaray’da “Kemal” adlı bir delikanlı, eğitimi için mücadele vermektedir. Kemal Bey, önce Aksaray’da eğitim alır ve daha sonra Lise tahsili için Ankara’ya ağabeysinin yanına gelir. Ağabeysinin yanında günümüzdeki adıyla “Atatürk Lisesini” geçmişteki ismiyle de “Ankara Lisesini” bitirir, ardından “Ankara Hukuk Fakültesi”ne girer, 1935 yılında mezun olur, Maliyede görev alır. Maliyede çalıştığı sırada devlet bursu kazanır, Belçika da Hukuk tahsilini sürdürür.
Dönüşünde doktorasını bitirmiştir ve “Ankara Hukuk Fakültesi”nde asistanlık görevine hazırdır. Ancak ikinci dünya savaşı usul usul patlak vermeye başlar. Çatalca Kızılcaali köyüne askerlik görevi için çağrılır. Çarşı izni sırasında bir berberde tıraş olurken Ken’an Rifâî Hazretlerinin kızı Hikmet Kâinat Hanım’dan haberdar olur, onu tanımak ister ve Rifâî konağının kapısını çalar, kendini tanıtır. On dokuz yaşında bir genç kız olan Hikmet Kâinat, Kemal Bey hakkında bilgi edindikçe mutludur. Zîra cesur, ayakları üzerinde durmakta ve tırnaklarıyla kazıyarak yükselmekte olan bir Anadolu delikanlısı, üstelik İslam âlimi Celâlettin Aksara-ı Hazretlerinin soyundan biri “Ben buyum ve kızınıza talibim.” diyerek Ken’an Rifâî Hazretleri’nin huzuruna varmıştır.
O dönemde Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” adlı romanından etkilenmeyen de kimse yok gibidir. Bu romanda bildiğiniz üzere bir İstanbul kızı olan Feride’nin Anadolu’da öğretmenlik yaparak yalnız ama âşık ve vakur duruşu anlatılır. Hikmet Kâinat Hanım için de Kemal Bey “Çalıkuşu” romanından fırlamış adeta bir kahramandır ve Hikmet Kâinat’a bir Anadolu macerası sunmaktadır. Bu hâlin cazibesiyle düğün dernek kurulur. Böylece Hikmet Kâinat Hanım ile Aksaraylı Kemal’in hayatları, gençlerin arzuları neticesi ailelerin de rızasıyla birleşmiş olur. Birleşmiş olur ama Kemal Bey, İstanbul kızı olan Kâinat’ı Çatalca’da bir köy evine yerleştirecek ve askerlik görevine devam edecektir. Gençler giderler, Çatalca’ya varırlar, köy evine yerleşirler.
Kısa sürede Kemal Bey’in Çatalca Kızılcaali köyündeki askerlik görevi sonlanır. Çift, Ankara’ya yerleşir. Kemal Bey, “Ankara Hukuk Fakültesi”nde göreve başlar. 1942 yılında ilk oğulları Alican, 1950 senesinde de ikinci oğulları Kenan doğar. Hikmet Kâinat Hanım’ı o yıllarda sosyal hayatın içinde, dernek faaliyetlerinde de görürüz. Takdir edersiniz ki alınan terbiye, her nefes -yıllar geçtikçe daha da olgunlaşarak- hayata taşar ve Kâinat Hanım için de bu böyle olmuştur. O, hangi işle meşgul olursa olsun aldığı terbiyeyi doğallık içinde yansıtır. Üstelik ona, ne olursa olsun muhabbet duyabilmek, insanların doğumlarıyla çoğalıp ölümleriyle azalabilecek kadar onlarla bir ve beraber olmak öğütlenmiştir.
O bu hâli tatbike soyunduğunda öyle de bir tablo ortaya çıkar ki; o, vakur duruşunu, şahsiyetini, özünü hiç kaybetmemesine rağmen, kendisiyle taban tabana zıt olabilecek kültürler tarafından da kucaklanan, bağra basılandır. Nitekim eşinin memleketi Aksaray’da ve Aksaraylılar arasında, -biraz araştırın, gidin bakın, şartlar nasıl gelişmiş olursa olsun- adeta Kâinat Hanım bir efsanedir. Kendisinden Aksaray ve Aksaraylılara ilişkin pek çok güzel, esprili anılar dinlemiş biri olarak şuna da rahatlıkla şahitlik edebilirim ki; Kâinat Hanım da Aksaraylıları son nefesine kadar muhabbetle anmıştır. Hatta onların her birini, dostlarını, arkadaşlarını adeta bir roman, bir efsane kahramanı gibi anlatmış ve yine onların her birini nadide birer çiçek gibi göğsünde, kalbinde, dimağında son nefesine varıncaya kadar hiç unutmamacasına taşımıştır…
Babaannem, bu gün zengin bir kütüphanesi olan, öğrencilere maddi destek veren, bünyesinde Ken’an Rifâî Tasavvuf Enstitüsü ve Müzesi barından “Cenan Eğitim, Kültür ve Sağlık” vakfının da kurucusudur. Dostlarıyla birlikte babaannem Hikmet Kâinat Hanım önderliğinde, 2000 yılında bu vakıf kurulmuştur…’’[1]
*Hikmet Kainat Büyükaksoy Hanımefendi, Merkezefendi’ye, aile mezarlığına defnedilmiştir.
Yukarıda satırlarını okuduğunuz Araştırmacı-Yazar Gülmisal GÜRSOY; ‘’17.09.1969 tarihinde İstanbul’da doğdu. Hazır giyim ve işletme eğitimleri aldı. Tasavvuf kültürüne özel ilgi duyuyordu ve Ken’an Rifâî Büyükaksoy’un torunlarından olması sebebiyle de tasavvuf kültürüyle iç içe yetişti. Yıllar içerisinde pek çok tasavvuf sevdalısıyla yolu kesişmişti. Bunların kimi akademisyen, kimi dervişliğinin bile farkında olmayan Hak sevdalıları, kimi ise dervişlik nedir diye ısrarla düşün diyen. Bu seyir, onun hayatı bir tasavvuf deryası gözüyle görmesine ve oluşumlardan öte hayatı bütünüyle kucaklamasına sebep oluyordu. Ve an geldi artık o, eserler vermeye başlamıştı, anlaşılan o ki yaşadığı sürece de verecekti.’’
Ve Kurtlar Vadisi’ndeki Detay…
Yukarıda da okuduğunuz gibi Gürsoy ve Perekler’in sadece Karacaahmet’teki bu aile mezarlığında değil, İstanbul’un başka semtlerinde de defnedilmiş aile fertleri bulunmaktadır. Bunlardan yine bir diğeri de Kanlıca’daki aile mezarlığıdır. 2021 yılında, vefat eden Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi A. Tahir Perek ve ağbisi Mahmut Perek (2018) Kanlıca’daki bu aile mezarlığına defnedilmiştir.
İşte Perekler’in Kanlıca’daki bu aile mezarlığı, Kurtlar Vadisi’nin, 20 Ekim 2005 tarihinde ekrana gelen 90.bölümünde,Vadiye konuk olur.. Fotoğrafta görüldüğü üzere Tahir Perek ve İbrahim H. Perek isimleri rahatça okunabilirken, arkalarında duran Saral Ailesi ismi de göze batar. Asıl dikkat çekici nokta bu sahnelerin Baronların patronu Karahanlı’nın kızı Safiye’nin, anne ve babasının mezarını ziyarete geldiğinde gösterilmesidir. Komplo teorilerini destekleyecek son bir ayrıntı daha anlatayım…
Kurtlar Vadisi’nin 90.bölümünden sonraki bir bölümünde, Polat, İhtiyarların başkanlığını yapan aracı ile buluşmak üzere mezarlığa gelmiş, bir mezarın önünde dua eder vaziyette sahne açılır. Mezar yakın zamanda kaybettikleri birinindir. Duayı bitirdiğinde gelen Aracı, üzüntüsünü bildiren bir cümle söyler. Polat Alemdar’da şöyle başlayan, sonu hezimet olan bir cümle kurar: ‘’kime sırt çevirdiysek…yok olup gidiyor vs…’’ Bu cümleyi söylediği sırada arkasında, Zincirlikuyu’daki Koç Ailesi mezarlığının mezar taşlarına benzeyen, puntolu sade bir yazıyla sadece Koç Ailesi yazan bir mezar taşına sırt çevirmiş halde durmaktadır. Bu göndermeyi yapan, Polat Alemdar’ı oynayan Şaşmaz ve ailesinin de Nakşibendi tarikat geçmişi, zaten herkesin malumudur…
Bunu niye mi hatırlattım? Murat Bardakçı’nın, Koç Ailesi [2] soyunun, Aksaray’a pek de uzak olmayan Hacı Bayram-ı Veli‘ye ve dergâhına dayandığını, ailede nesillerdir Bayramî, Bektaşî, Melamî fertler olduğunu, yıllar önce açıkladığını bildiğim için… deyip, yazıyı kapatabileyim diye…











[1]Vakıf bilhi için: https://www.cenanvakfi.org/
Hikmet Hanım’ın açılıştaki fotoğrafı: https://x.com/ProfKenanGursoy/status/1029299047541223424
[2] Koçlar için, Bardakçı : https://www.youtube.com/watch?v=5jTDCNrRCYM