Karnımızı Kim Doyuruyor? - Mizahi Köşe Yazısı
Bir zamanlar Hz. Musa, İsrailoğullarını doğru yola çağırınca halkın verdiği cevap tarihe damgasını vurmuştu: "Sen haklısın ey Musa, ama bizim karnımızı Firavun doyuruyor." Ne kadar tanıdık, değil mi? Firavun’un kölesi olmaya razı, sadece karnını doyurmayı yeterli gören bir anlayış. Şimdi dönelim 2024 Türkiye'sine, yani aynı hikayeyi modern kıyafetlerle yaşadığımız bir devirdeyiz sanki…
Ekonomi: Karnımızı Kim Doyuracak?
Bugün Türkiye'de de çoğumuzun kafasında aynı soru: "Karnımızı kim doyuracak?" Gerçekten de ekonomi darmadağın. Enflasyon son sürat, fiyatlar yarış arabası gibi. Çay simit hesabı bile bütçeyi aşıyor. Simit lüks, çay ise artık "VIP içecek." Çalışan kesim kendini geçindirmekle meşgulken, "Ekonomi iyileşiyor!" nidaları atanlar sanki başka bir gezegenden sesleniyor. Yani Firavunlar aramızda ama farkında değiliz.
Kredi kartıyla taksitle simit mi alırız, yoksa artık simit deyip geçmeyip kredi çekmeye mi başlarız? Kredi kartı limitleri "karnımızı doyuracak" mı diye bakıyoruz, ama cebimizdeki boş cüzdanlar sadece yaprak gibi rüzgarda sallanıyor.
Liyakat: Firavun'un Favorisi
Liyakat? Ah, ne güzel bir kelimeydi o. Oysa ki, bugün liyakat deyince herkes bir ağız dolusu kahkaha atıyor. Firavun’un sofrasında oturmak için liyakate mi bakılır, yoksa hangi tanıdıklar vasıtasıyla sofraya dahil olunduğuna mı? Firavun’un favorileri her daim sofranın baş köşesinde oturuyor. İş dünyasında da durum farksız. Bir iş başvurusu mu yapacaksınız? CV’nizi boşverin, "Kimin tanıdığısın?" sorusuna iyi bir cevap verin yeter. Yoksa karnınız da doymaz, ekmek de elinizden gider.
Siyaset: Firavun’un Sarayı
Siyaset sahnesi ise Firavun'un sarayından farksız. Herkes kendine göre bir taht kurmuş, kimse alttan gelen feryatları duymuyor. Sloganlar bol, vaatler sonsuz, ama firavun misali sadece gösteriş. “Kim Firavun’dan daha fazla oy alırsa o kazanır!” Kendi sofrasını donatan, halkın sofrasında ne var ne yok merak bile etmeyen bir tablo karşımızda. Her seçim dönemi vaatler havada uçuşuyor: “Her vatandaşın karnı doyacak!” Ama işin aslı? Yine bir süre daha simit ve çayla idare edeceğiz gibi.
Sanat: Gösteriş ve Riyakarlık
Bir de sanat dünyamız var tabii. Ama burada da Firavun’un ruhu geziniyor. Gösterişli açılışlar, alkışlar, ödüller... Ancak sanatın içi boş, tıpkı Firavun’un piramitlerindeki mezarlar gibi. Dalkavuklar sahnede, gerçek sanatçılar ise sahnenin dışında bir köşede bekliyor. Kimin liyakati var, kimin gerçekten sanatı yaşıyor, kiminse sadece alkışa ihtiyaç duyduğu karışmış gitmiş. "Firavun’a methiyeler düzüldü mü, tamamdır" anlayışı hâkim.
İş Dünyası: Gösterişli Ofisler, Boş İçerikler
İş dünyası da Firavun’un sarayına benzer olmuş. Gösterişli ofisler, lüks arabalar, ama içeride iş yapabilen yok. Ne üretim ne yaratıcılık. Tüm güç, birkaç büyük firavunun elinde toplanmış. Küçük girişimcilerse ezilmiş, harcanmış. Hangi kapıya dayansalar "Sen kimsin?" sorusu karşılarına çıkıyor. Karnını doyurmak isteyenlerse mecburen Firavun’un sofralarına bakıyor.
Musa Nerede?
Peki, bu işin sonu nereye varacak? Firavun’un devri bitmedi mi, diye soracak olursanız... Hayır, hala devam ediyor. Çünkü ne kadar "Karnımızı Firavun doyuruyor" diyen varsa, o kadar firavun var. Musa gibi doğru yolu gösterenleri ise ya duyan yok ya da kimsenin işine gelmiyor.
Bundan kurtuluş var mı? Elbette var! Herkes kendine şu soruyu sormalı: "Gerçekten karnımı Firavun mu doyuruyor, yoksa Firavun beni sadece aç bırakmadan kandırıyor mu?"
Türkiye ekonomisi, siyaseti, sanat dünyası ve iş dünyasını mizahi bir dille özetlemeye çalıştık. Ancak sonuçta hepimiz karnımızı doyurmanın derdindeyiz, ama Firavun’un bize sunduğu sofraya ne kadar güveniyoruz? Aynı sorular bugün de geçerli: Karnımızı kim doyuruyor?