Metin KURT


Koltuk İçin Yolunu Kaybedenler

Koltuk İçin Yolunu Kaybedenler


Koltuk İçin Yolunu Kaybedenler

Bir zamanlar bir köyde, yolu kalabalık, sözü bol, gönlü dar bir adam yaşarmış. Bu adamın en büyük tutkusu koltukmuş. Öyle sıradan bir oturma koltuğu değil; adına makam denilen, kimi zaman ahşap, kimi zaman deri kaplı, üzerine oturanın boyunu posunu uzatan, sesine heybet katan türden bir koltuk…

Adam, köyde kendisine en yakın olanları, birlikte aynı çorbayı içtiklerini, omuz omuza mücadele verdiklerini birer birer geride bırakmaya başlamış. Çünkü kulağına dışarıdan fısıldanan sözler çok daha cazip geliyormuş. “Sen büyüksün, sen olmazsan olmaz” diyenlere inanmış, fakat yanında omuz verenlerin sesini duymamış.

Bir gün köy meydanında büyük bir yarış ilan edilmiş: “Kim en çok alkış alırsa koltuğa oturacak.” Adam sahneye çıkmış, etrafını alkışçılarla doldurmuş. Ne garip ki, en yakınları o meydanda değilmiş artık. Çünkü bir gün onların sesini kısmış, bir gün onların sözünü duymamış. Onlar sessizce kenara çekilmiş.

Adam alkışlarla koltuğa kurulmuş. Fakat zamanla fark etmiş ki, alkışçılar başka bir sahne görünce oraya koşuyor, ona bakan gözler başka bir yıldıza kayıyor. Ve en kötüsü, yanında oturacak tek dostu kalmamış. Koltuğu vardı, ama paylaşacak bir çorbası yoktu.

İşte o gün anlamış ki, insanı büyüten koltuk değil; insanı ayakta tutan, yanında dimdik duran dostlarıdır.
Ama iş işten geçmiş…

Ders mi?
Kendinden olanı dışlayan, sırf başkalarının lafına kanan, koltuk sevdasına kapılıp yarı yolda bırakan, sonunda kendi yolunu da kaybeder. Çünkü hayatın gerçek koltuğu, gönüllerde oturabilmektir.