İlhami İNCEÖZ


NEY DE, KALEM DE, ASLI’NI KAS’D EDER!

NEY DE, KALEM DE, ASLI’NI KAS’D EDER!


‘’…Bu fâni dünya için değmez kuru kavgaya

Ecel ki bu dünyanın ziyânını kas’d eder!

…Ey Avnî beyti bozma bahsi ağyar eyleyip

Şiir o ki sadece canânını kas’d eder!’’                          

(Çağ açıp kapayan Hz. Avnî )

 

 

NEY DE, KALEM DE, ASLI’NI KAS’D EDER!

 

Her sazlıktan ney çıkmaz, her kamıştan ney olmaz. Her ağaçtan, her daldan kalem olmaz. Her dertli, ney’e dönmez, her ney, aslını bilip ona dertlenmez. Her kalem dertli olmaz, her dertli kemal bulup kaleme ermez. Her dertli kalem bilmez, her kalem bilen, aslını bilip, ona dertlenmez!

Kendi başına kamış, uzayıp ney’e dönmez, soyulup ney olmaz. Kendi başına dal kalem vermez, kalem daldan varlık bulmaz. 

Ney de, kalem de, ‘’Asıl’’dan nebattır. Asıl’dan ayrılan, kopan parça aslı taşır, aslı özler, aslı anlatır.

Ney doğduğu sazlığı, anavatanını özler, sızlanır. Kalem de, o özlemin şahidi ve anlatıcısıdır. Mecnun’un yanında oturan, Leylâ’dan başka şey dinlemez, başka şey konuşmaz.

Neyin içine hava dolmadıkça, gövde varlıktadır ama boştur. Hikmet, kalemi konuşturmuyorsa, gövde varlıktadır ama boştur! Hikmetle konuşmuyorsa kalem, durduğu yerde, konuştuğu yerde boştur.

Ney dokuz boğumdur, göğsünde ateşle açılır, ateş üflenir, ateşlenir delikleri. Kalem, kırk boğumdur, ateştir, ateşe denktir, kendini de yakar, dedikleri… Dinleyeni de yakar, dillendirdikleri…

Ney, sayesinde varlığını aldığı suya hasretten solmuş, yokluğundan ölgündür. Ateşle kavrula kavrula bitap ve artık hicranla olgundur! Kalem ise suya (mürekkebe) değse de, sayesinde varlığını aldığı suyun hasretiyle kurumuş,  onu yazmaktan, onu anlatmaktan yorgun ve solgundur. 

Ney, sıla hasreti dururken, başka şeyler konuşmaktan ıstırap duyar, inler! Kalem, sıla hasreti varken, başka mevzuları yazmaktan, anlatmaktan…

Ney, neyzenin gönlünün tercümanıdır. Kalem, kalemdârın gönlünün tercümanı… Öz vatanından ayrı düşmüş Âdem’e tercümandırlar!

Dertli olan neyin hoş sesinin altındaki vatan özlemi dinlendiğinde tanınır, sezinlenir. Kalemin dilinden dökülenler de içindekileri, kendini, derdini ele verir.

 

Ney sesiyle hem zehir olur, iç karartır, hem de panzehir olur, gönlü ferahlatır, genişletir. Kalem yazdıklarıyla zehir olur, panzehir olur, gâh keskin kılıç olur, gâh kesiklere merhem! Gâh gönülleri kelimelere hapseder, gâh esir gönüllere sonsuz gökyüzü açar!

Ney sesine tek müşteri kulaktır, sızlanışları zihne erişince, inlemelere gönül ortak olur. Kalemin sesine tek müşteri gözdür. Gözden zihne düşer, o da koşar gönlü ortak eder.

 

Ney öğrenmek sabır ister. Kalem kullanmak da sabır ister. İkisi de usta-çırak ilişkisi olmadan, çok heba olunur, çok boşa gider…

Ney olmak, çok ateş gerektirir, kalem olmak da… Ateş, az gelirse, sesi de, ahengi de, dili de söndürür. Ateş tavında değmezse, neyi de kalemi de, yakar küle döndürür. 

 

Mevlâna’nın, Ney’i Var,

Asl’ını bilir, Asl’ını arar!