Emir Timur’un (1336-1405) dinini ve din
anlayışını tespit etmek önemlidir. Ancak bu da sanıldığı kadar kolay görünmüyor; zira bu konuda birbirine zıt yaklaşımlar veya tespitler bulunmaktadır. “Timur İslam’a sığmaz” diyenler yanında “Timur İslam’a yakışmaz” kanaati taşıyanlar da vardır. Özellikle modern araştırmacıların bir kısmı Timur’u İslam’a veya İslam’ı Timur’a yakıştıramamaktadır. Kimilerince Timur İslam’a sığmayacak veya
sıkıştırılamayacak kadar engin ve zengin bir din anlayışına sahip; kimilerince de hâlâ putperestlik alametleri taşımaktadır. Bu tartışmaların devamı niteliğinde haydi Müslüman diyelim; ancak nasıl bir
Müslüman? Sünni mi, Şii mi? dindar mı dini dar mı? hayatını ve hakimiyetini dinine mi uydurdu, yoksa dinini hayatına mı? soruları da gündeme gelmektedir. Bunlara karşı tarihsel kaynaklara baktığımızda Timur'un küçük yaşlardan itibaren memleketi Keş’te mutasavvıflarla tanışarak Ehl-i Sünnet Hanefî çizgisinde siyaset izleyen bir emir olduğunu görmekteyiz. Devletini ilim ve irfan üzerine temellendiren Timur, sürekli âlim ve ariflerle iç içe olmuştur. Devletinin şan, şöhret, hayır ve bereketini meşhur arifler Şeyh
Zeyneddin Fahûrî, Şeyh Şemseddin Havâfî ve Seyyid Bereke ile yükseldiğini defalarca dile
getirmiştir. Bahsi geçen âlim ve ariflerle sefere çıkan Timur, Hârizm, Horasan, Bağdat, Şam ve
Anadolu’dan Teftâzânî, Cürcânî, İbnü’l-Cezerî gibi birçok âlim ve arifi Semerkant’a taşıyarak
sarayına yerleştirmiş, ilmi müzakereler yaptırmış, fetih ve seferlerini bunların fetvası üzerine gerçekleştirmiştir.
Timur bir yandan Cengiz yasasının uygulayıcısı olurken diğer taraftan kendine İslamın Kılıcı şeklinde atıfta bulunarak fetihlerini meşrulaştırmak amacıyla İslami semboller kullanmıştır. 1398’de Hindistan’da Delhi Sultanlığı, 1401’de Suriye’de Memluk Devleti ve 1402’de Ankara Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ne karşı kazandığı zaferlerden sonra İslam dünyasındaki en büyük güç konumuna geldi. Hristiyan Gürcüler, ateşe tapan Hindular ve İzmir’de Hristiyan Şövalyeleri’ne karşı hareket ederken gaza ödevini yerine getiren gazi hükümdar imajını üstlendi. Hatta kendisinin bu zaferi asırlar sonra Atatürk ve silah arkadaşlarına da rol model olmuştur. Dahası 1922’de bu kez Atatürk İzmir'i Haçlılardan kurtardıktan sonra 1922 yılı Aralık ayında Buhara’dan Karadeniz’e kara yoluyla, oradan gemi ile İnebolu’ya bir heyet geldi. Heyet birkaç günü İnebolu’da geçirdi. Ardından Ankara’ya yola koyuldu.
Yolculuk esnasında heyette yer alan Recep Bey, taşınan sandıkları açarak içlerinde olanları gösterdi.
Sandıkların içerisinde üç tane pırıl pırıl kılıç vardı.
Kılıçlardan biri Timur’un kılıcıydı. İzmir, 1402 yılında Timur tarafından alındığında belinde takılıydı.
Diğer kılıçları Buhara’daki ustalar yaptı. Birisi Mustafa Kemal Paşa’ya diğeri Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya verilecekti. Timur’a ait olan kılıç ise o tarihlerde işgal altında olan İzmir’e ilk girecek olan fatihe verilecekti” dedi.
“Bu kılıç yine İzmir’i Türk yapacaktır”
9 Eylül’de İzmir’den bir sahne:
9 Eylül 1922, saat 10.00. Yüzbaşı Şerafettin Bey komutasındaki Süvari Bölüğü İzmir’e girmektedir. Bölüğün önünde, güvenlik için yürüyen sekiz piyade eri vardır. Halkapınar köprüsünü geçip Tuzakçıoğlu fabrikasına yaklaştıkları anda, fabrika pencerelerinden ateş edilir. Öndeki piyadelerden dördü vurulup düşerler ama birlik yoluna devam eder. Pasaport’u geçince, Türk askerlerine bir sivil el bombası atar. Birkaç kişi hafifçe yaralanır. Birlik Hükümet Konağı’na varır. Birkaç dakika önce atılan el bombasıyla yaralanan Yüzbaşı Şerafettin atından atlar. Hükümet Konağı önünde toplananlar arasından bir genç fırlar öne. Yüzbaşı Şerafettin’e ay yıldızlı bayrağı uzatır. Yüzbaşı Şerafettin, bayrağı alır, koynuna yerleştirir.
Bir elinde tabancası, bir elinde kılıcı konağa girer. Koşar adımlarla çıkar üst kata, konağın balkonuna. Önce Yunan bayrağını indirir direkten, halkın yoğun tezahüratı arasında. Sonra koynundan ay yıldızlı bayrağı çıkarır. Öper ve direğe çeker. Yanında yardımcıları Mülazım Ali Rıza ve Mülazım Hamdi de vardır. Bayrak yükselirken sevinç gözyaşları akmaktadır yanağına doğru Yüzbaşı Şerafettin’in. Aniden, ay yıldız üzerindeki kan lekesine takılır gözleri. Az önce atılan el bombasının açtığı yaralardan akan kan izleridir bunlar.
Ertesi gün Gazi Paşa İzmir’e gelir. İki gün sonra da, Yüzbaşı Şerafettin’in adına İzmir’i ekler. Soyadı Kanunu ile birlikte soyadını alacak olan Şerafettin Bey’e Gazi bir de kılıç hediye eder. Bu kılıç, Buhara Müslümanlarının Mustafa Kemal Paşa’ya verdikleri üç kılıçtan biridir. İzmir’e ilk girecek Türk subayına verilmesi kararlaştırılmıştır.
Yani Buhara cumhurbaşkanı Osman Hocaoğlu, Emir Timur'un üç kılıcını, Atatürk, İnönü ve İzmir'e ilk girecek Türk komutana hediye edilmek üzere göndermiştir.
Yani Osman Hocaoğlu’na, Mustafa Kemal'e, İsmet Paşa'ya, Şerafeddin Paşa'ya değin uzanan bir Timur galibiyeti vardır Haçlıların karşısında…
Diğer taraftan Kerbela kasabı Yezid'in mezar taşını bir tekmeyle yıkarak Hz. Hüseyin’in öcünü alan şahsiyet Timur'dan başkası değildir. İslâm’ı Orta Asya'ya getiren Horasan valisi Kuteybe bin Müslim için güzel bir türbe yaptırdı. Kan dökücülüğü ve tahripkârlığına rağmen girdiği hiçbir ülkede de âlimlerin ve sanatkarların incitilmesine müsaade etmemiştir. Sufilere ve alimlere her dönem saygı göstermiş, Ehl-i Sünnet inancını hayatında büyük bir hassasiyetle uygulamıştır. Fetih için gittiği her cepheye yanında seyyar mescit de götürmüştür. Fethettiği ülkelerdeki âlimleri, ustaları ve sanatkarları başkentinde toplayarak Semerkant’ın imarına çok önem vermiştir. Timur’un kurduğu devlet, Türk-Moğol devlet esasları ve Türk Moğol askeri teşkilat unsurları ile İslam, bilhassa İran medeniyeti unsurlarının kendine mahsus bir birleşimidir. Müslüman olmasının yanı sıra eski Türk-Moğol geleneklerini de yaşatmaya çalışmıştır.
Timur, emir ve bek unvanlarını hep kullandı; yanında daima Moğol hanlarından
Suyurgatmış’ı, ondan sonra da Mahmud’u gezdirdi, Tangalarını/paralarını onlar adına darb ettirdi; paraların bir yüzüne “La ilahe İllallah Muhammedun Resulullah” diğer yüzüne kendisi için sadece “Soyurgatmışhan Yarlığı Emir Timur Küregen akmonu” yazdırdı. Mezar taşında da “Sultanu’l-Azam ve hakanu’l-ekrem basitu’l-emn ve’l-eman Emir Timur
Küregen b. Emir Taragay…” ibaresi kazınmıştır.
Hocaların ve şeyhlerin halk üzerindeki manevi nüfuzlarından faydalanmak maksadıyla bütün
hayatında İslami bir siyaset takip eden, eski Cengi Yasası’nı kaldırarak İsnâ-aşeriye meslekinden mülhem yeni bir teşkilat kuran cihangir Timur, kurduğu imparatorluğun teşkilatında İslâm esâsât-ı hukukiyesinden mülhem olarak “Cengiz Yasası”nı fesh ve iptal ettiği gibi ulemaya ve sûfîlere, seyyidlere karşı büyük bir teveccüh ve iltifat göstererek zengin vakıflar tahsis, türbeler ve tekkeler inşa ettirdi.
Seyyid Şerif Cürcani, Sadeddin Taftazâni
gibi en büyük Ehl-i Sünnet ulemasına gösterdiği riayete nazaran Timur’un Sünniliğine hemen kat’i olarak hükmedebiliriz.