Metin KURT


Sizin Sesiniz, Ama Kendi Sessiz !

Yeter ki ışığımız sönmesin!


10 OCAK: YEMEK, KAHVALTI VE ANADOLU GAZETECİSİ

Bugün 10 Ocak. Takvimlerin “Çalışan Gazeteciler Günü” dediği o anlamlı gün. Yani, gazetecilerin göklere çıkarıldığı, kahvaltı masalarının donatıldığı, sıcak yemeklerin peş peşe servis edildiği; ama tüm bu tantananın iki-üç gün sonra saman alevi gibi söndüğü o gün. Hani şu hatırlanmayı hak eden meslek grupları arasında bir süreliğine ilk sıraya yerleştiğimiz, sonra hızla gözden kaybolduğumuz o özel tarih.

Evet, bugün “gazetecilere kahvaltı ısmarlama günü” değil. Fakat gelin görün ki, Anadolu’da bu gün tam da böyle algılanıyor. Kamu kurumları, belediyeler, siyasi partiler... Herkes 10 Ocak’ta birdenbire gazetecileri hatırlayıveriyor. Masalarda çaylar sıcak, gözlemeler taze, masanın başında nutuk atan bir yetkili, “Gazeteciler bizim toplumun vicdanıdır, 7/24 çalışan gönüllü neferlerdir” diyerek takdir dolu cümlelerini sıralıyor. O an insanın bir “Acaba gerçekten bu kadar önemli miyiz?” diyesi geliyor.

Ama merak etmeyin, bu rüya kısa sürüyor. Kahvaltı sonrası herkes kendi işine dönüyor. Bir hafta geçmeden, gazeteciler yine faturalarını nasıl ödeyeceğini düşünen, haber yaparken türlü engellerle boğuşan, meslektaşlarından biri işsiz kaldığında kara kara düşünen bireyler olarak yalnızlıklarına geri dönüyor.

GAZETECİLERİN HAYATI: KİM YER, KİM ÖDER?
Kimse sormaz: “Gazeteci arkadaş, sen ne yiyorsun, ne içiyorsun? Kirayı ödeyebildin mi? Elektrik kesildi mi? Doğalgaz faturası mı geldi, yoksa haber yaparken donarak mı yaşıyorsun?” En komiği de şu: Gazeteciler, sürekli gelir kaynağı olmayan bir meslek grubu olmalarına rağmen, herkesten “Şu haberimizi de yapıver” talebiyle karşılaşır. Haber yap, takip et, yayınla. Peki ya karşılığında ne mi alırsın? Teşekkür bile lüks.

Gazetecilik bir meslek olmaktan çıkmış, fedakarlık yarışına dönüşmüş durumda. Öyle ki, “Yoklukta nasıl ayakta kalınır?” adlı bir ders verilecek olsa, Anadolu gazetecileri bu işin profesörü olur.

YEMEK DE YOK, KUTLAMA DA YOK
Bazı yerlerde 10 Ocak’ta yemek bile ısmarlanmıyor artık. Kahvaltı mı? O da yok. Ufak bir hediye, bir takdir cümlesi? Hayal! Hal böyleyken, neye göre kutlanır bu gün?

Bu arada, yanlış anlaşılmasın, kahvaltıyı eleştirmiyoruz. O kahvaltılar, gazetecilerin hem işten uzaklaşıp meslektaşlarıyla dertleştiği, hem de “Bak hala unutulmadık” dediği nadir anlardan. Ama o masalarda verilen değer, 11 Ocak sabahı buhar olup uçuyorsa, bir sorun var demektir.

SİZİN SESİNİZ, AMA KENDİ SESİZ
Gazeteciler toplumun sesi, vicdanı, gözü, kulağı olarak tanımlanır. Doğrudur. Ama bu ses ne yazık ki kendi sesini duyurmakta zorlanır. Çalışma koşulları, düşük maaşlar, belirsizlikler... Bunlar gazetecilerin gündelik gerçekleri. Oysa ki, gazeteciler sadece bir gün değil, yılın 365 günü hatırlanmayı hak ediyor. Çünkü onlar her gün halkın sesi olmak için çalışıyor.

HATIRLAYAN VAR MI?
O çok süslü kutlama cümleleri arasında bir kez olsun şunu duymadık: “Arkadaşlar, Anadolu’da gazeteciliğin geleceğini nasıl kurtarabiliriz? Meslektaşlarımız için sürdürülebilir bir gelir modeli oluşturmak mümkün mü? İşsiz kalan gazetecilere nasıl destek olabiliriz?”

Ama sorun değil. Gazeteciler buna alışık. Yine kendi sesimizi duyuramayız, ama olsun. Bugün 10 Ocak, hatırlanmanın keyfini çıkaralım. Hatta unutulmadan şu soruyu soralım:
“E, ne zaman haberimizi yapıyorsunuz?”

KUTLAMA İLE BİTİRELİM
Tüm ironi bir yana, gazeteciler toplumun vicdanıdır, doğru bilginin yılmaz bekçileridir. Bize rağmen, mesleğin onurunu koruyan, halka doğru bilgiyi ulaştırmak için çabalayan tüm gazeteci dostlarımın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kutlu olsun.

Belki bu yazıdan sonra yine unutulacağız, ama olsun. Biz yazmaya devam edeceğiz. Çünkü kimse yapmasa da, gazeteci kendi sesini duyurmak için hep yazmaya devam eder.

Yeter ki ışığımız sönmesin!