Uçmadığımızı Söylemeyin, Kalbinizi Kırarım: Çaydan Yağa, Market Sepetinin Kısa Hikâyesi
Bir yıl önce, markete girerken, cebimdeki 100 lira ile kendimi bir hanedan mensubu gibi hissediyordum. Altınbaş marka poşet çay, 100 lira etiketli rafta bana göz kırparken, “Eh, demli bir çay içmeden akşamı bitiremem!” diye düşünüyordum. Şimdi ise aynı çay, rafta ağırbaşlı duruyor; ama fiyatı 300 lira olmuş. Çay mı uçtu, yoksa ben mi? Kimse bana "uçmadığımızı" söylemesin, çünkü bu enflasyonun uçuş hızıyla yanından geçen herkesin cebini delip geçtiğini görmek için NASA mühendisi olmaya gerek yok.
Çay ve Şeker: İki Sıkı Dost, Ama Ne Zor Şartlarda!
Çay içmek bizim kültürümüzde bir törendir. Çayın yanında şeker de olmazsa olmaz. Peki, şekerin de çayı yalnız bırakmadığını düşündünüz mü? Eskiden markete girerken "Bir kilo çay, bir kilo şeker" diyerek geçiyorduk. Şimdi ise çaya ödediğimiz 300 liradan sonra şeker tezgahına bakarken "Bir parmak uzatsam mı, uzatmasam mı?" diye iç geçiriyoruz. Geçen yıl 25 liraya aldığımız şeker, bu yıl 100 lira olmuş. Çay-simit ikilisi bile artık lüks tüketim sınıfına giriyor.
Yağ, Yağmur Gibi Akmıyor:
Marketin yağ reyonuna geldiğimde eski günleri hatırlıyorum. Hani şu zeytinyağlı yemeklerin bolca yapıldığı günler... Geçen sene 5 litrelik yağ bidonunu 150 liraya aldığımızı hatırlıyorum. Bugünse 500 liraya yaklaşan fiyatıyla, yağ almak sanki bir yatırım hamlesi olmuş durumda. "Altın mı alsam, yoksa 5 litre ayçiçek yağı mı?" diye düşünen var mı? Emin olun, artık bu kararlar piyasa analizlerine dayanıyor!
Sebze ve Meyve: Marketten Değil, Mücevherciden Alır Gibi
Eskiden markette meyve-sebze alışverişi yaparken kasada çok fazla düşünmezdik. Domates, patates, biber alır, üzerine birkaç meyve ekler ve mutlu mesut evin yolunu tutardık. Şimdi ise domates tezgahına yaklaştığımda kalbim sıkışıyor. Geçen yıl 10 liraya aldığım domatesin kilosu bugün 40 lirayı geçmiş. Patatesin de kilosu 30 lirayı görünce, "Hadi bunu bir iki patlıcanla dengeleriz" diyorum; ama patlıcan da anında 60 lira diyor! Sebze meyve fiyatları öyle artmış ki, elmayı çocukların eline "Aman dişlemeyin, sadece koklayın" diye vermek işten bile değil.
Et ve Süt: Hayaller ve Gerçekler
Et ve süt ürünleri zaten başlı başına bir macera. Geçen sene bir kilo kıymayı 150 liraya alırken şikayet ediyorduk. Şimdi kıymanın kilosu 350 liraya dayanmış, ama artık sadece uzaktan bakabiliyoruz. Hele ki kırmızı et yerine tavuk almaya yönelenlerin "Tavuk da kırmızı ete kafa tuttu" diye düşündüğü zamanlardayız. Tavuk kanadı bile özel günlerin lezzeti haline gelmiş. Süt deseniz, litresine geçen sene 10 lira veriyorduk, bugün ise 30 liraya yaklaştı.
Yani, çocuğunuza "Süt iç, büyü" diyorsunuz, ama içtiği bir bardak süt, ay sonu bütçenize düşündüğünüzden daha büyük bir darbe vuruyor. Üstelik, peynirin kilosu 300 liraya yaklaşmış, "Sabah kahvaltısında peyniri ince keselim" stratejisi de kurtarmıyor!
Market Sepetiyle Aramızda:
Bu durumu mizahi bir dille anlatsak da, ekonomik gerçekler mizahı bile zorlayacak hale geldi. Eskiden markete gidip sepeti doldurmak en keyifli etkinliklerden biriydi. Şimdi ise markette reyonlar arasında dolanırken fiyatları görüp "Belki sepete değil de, sadece bir iki şey alsam?" diye düşünmeden edemiyoruz. İnsanlar artık bir sepete sığdırabilecekleri kadar çok eşya almak yerine, minimum ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalıyor. Sepet bile eski görkemli günlerini arıyor.
Dedikodu değil, gerçek!
"Dedikodudan yaşıyoruz" dedik ya, işte dedikodu gerçekten de bir kaçış oldu bu dönemlerde. Oysa hepimizin bildiği gibi, fiyatlar uçtu ve artık ne çay, ne şeker, ne de yağ eskisi gibi alınabilir durumda. Mizah bir yana, hayat pahalılaştı ve bu durumla nasıl başa çıkacağımızı düşünmek zorundayız. Ama umudumuzu kaybetmeyelim. Belki bir gün markete giderken sepeti yine gönlümüzce doldururuz. Ama o gün gelene kadar, şimdilik "kışın soğuk ekmeği yeriz, yanında da zamlı çay içeriz" diyelim ve devam edelim.
Bir gün bu fiyatları düşünerek gülümseyeceğimiz günlerin umuduyla...

