Murat Mustafa Ciritçi

Tarih: 26.12.2025 10:45

İnsanlığın Eşiğinde Bir Gözlem

Facebook Twitter Linked-in

Murat Mustafa Ciritçi

"NEV'I ŞAHSINA MÜNHASIR"

 

Editörden

Bu metin, insanı yüceltme niyetiyle değil; onu, bütün maskelerinden arındırarak görme cesaretiyle yazıldı. Bir öğüt, bir manifesto ya da ahlaki üstünlük iddiası taşımaz. Aksine, insanın umutla olan bağını kopardığı anlarda geriye kalan çıplak hâlin sessiz bir kaydını tutar. Yazar, anlatıcı konumunda değildir yalnızca; aynı zamanda bu çözülmenin içinde yaralanmış bir tanıktır.

Okuyacağınız satırlar,bir yabancılaşma hikâyesi

olduğu kadar bir yakınlaşma denemesidir de. Kafka’nın insanı böceğe indirgeyen dünyasıyla, Sadi’nin aşkla yaralanan kalbi; Camus’nün absürd sessizliğiyle, Nietzsche’nin sürüye karşı yükselen itirazı bu metinde bir araya gelir. Bu göndermeler, entelektüel bir süs değil; insanın yüzyıllardır tekrar eden iç çöküşünün aynalarıdır.

Bu metin, kolayca onaylanmak için yazılmadı. Aksine, okuru rahatsız etmeyi, yerinden etmeyi ve düşünmeye zorlamayı göze alır. Çünkü burada asıl soru “kimin haklı olduğu” değil, “kimin hâlâ düşünebildiği”dir. Yargının bu denli kolay, anlamanın bu denli zor olduğu bir çağda; düşünme cesareti başlı başına etik bir eylem hâline gelmiştir.

Eğer bu metin, sizde kısa bir duraksama yaratırsa; kendinize, inançlarınıza ve taraflarınıza uzaktan bakabilmenizi sağlarsa, görevini yerine getirmiş sayılır. Zira insanlığın eşiği,bir geleceğin değil; tam da şu anın meselesidir. Ve bu satırlar,o eşiğin hemen kenarından tutulmuş bir gözlem defteridir.


İÇİNDEKİLER EDITÖRDEN:

BÖLÜM 01:

Bazı deneyimler vardır

BÖLÜM 02:

Franz Kafka

BÖLÜM 03:

Sadî-i Şîrâzî

Bölüm 04:

Uzun bir gözlem süreci

Bölüm 05:

Albert Camus, insanın anlamsızlıkla yüzleşmesi

Bölüm 06:

insanın sürüye dönüşmesi

Bölüm 07:

Sonuç: İnsanlığın çöküşü
 

Bazı deneyimler vardır;

Bazı deneyimler vardır; insanı dönüştürmez, insanlıktan uzaklaştırır. Benim yaşadığım da tam olarak buydu. Kendi iç evrimimin bir eşiğinde, uzun bir süre, umudun terk ettiği bir coğrafyada bulundum. İnsanların artık inanmadığı, bağlanmadığı, beklemediği bir noktada… Ve orada, insanı gözlemledim.

Umut çekildiğinde geriye kalan şeyin hakikat olacağını düşünürdüm. Yanılmışım. Geriye kalan çoğu zaman yalnızca çıplak içgüdüdür. Merhametten arınmış, düşünceden yoksun, kendini mutlak doğru sanan bir bilinçsizlik hâli. “Benim doğrum doğrudur” yanılgısına saplanmış, cehaleti kimlik edinmiş insanımsı canlılar gördüm. Düşünmeyen ama yargılayan; anlamayan ama cezalandıran…

Franz Kafka

Bu hâl bana Franz Kafka’yı hatırlattı. Özellikle de onun metinlerinde sezilen o delirme eşiğini. Kafka delirmez; aksine, dünyanın deliliğini olduğu gibi görür. Dava’da Josef K.’nın suçunun ne olduğunu asla öğrenememesi gibi, bugün de insan suçludur ama nedenini bilmez. Yargılar vardır, cezalar vardır; fakat anlam yoktur.

Kafka’yı bu kadar iyi anlamamın nedeni,onun acısını paylaşmam değil; onun gördüğünü görmemdir. İnsanlığını kaybetmiş bireylerin ne kadar acımasız, ne kadar ön yargılı ve ne kadar korkak olabildiğini izledim. Çünkü ön yargı, çoğu zaman korkunun makyajıdır.

Sadî-i Şîrâzî

gözlemler sırasında zihnim beni Şirazlı Sadi’nin dizelerine götürdü. Şiirlerinde geçen o çarpıcı aşk ve teslimiyet imgeleri, bugünün insanıyla keskin bir tezat oluşturuyordu:

“Oyayın gözü, o kaş yüzünden kanayan bir gözüm var.

Dünya o göz ve o kaş yüzünden kargaşa dolu olacak.”

Bu dizelerdeki kaos bile sahicidir. Çünkü orada tutku vardır, incinme vardır, bağlanma vardır. Bugünse kaos bile yüzeyseldir. İnsan artık ne aşka sadıktır ne de hakikate. Bağlanmak yerine taraf tutar; sevmek yerine sahip olur.

Uzun bir gözlem süreciydi

Bu benim için uzun bir gözlem süreciydi. Derin yaralar aldım, evet. Ama insanı tanımak istiyorsanız, yaralanmayı göze almanız gerekir.

Kendimi, vahşi doğayı belgeleyen bir gözlemci gibi konumlandırdım. Müdahale etmedim. Sadece izledim.

İlkel refleksleri, içgüdüsel şiddeti, düşünmeden verilen tepkileri…

Ve açıkçası, zaman zaman insanlıktan soğudum.

 

Albert Camus, insanın anlamsızlıkla yüzleşmesi

Albert Camus, insanın anlamsızlıkla yüzleşmesini “absürd” kavramıyla açıklar. Ancak bugün karşı karşıya olduğumuz şey yalnızca absürd değildir; bu, anlamsızlığı sorgulamayı bile reddeden bir bilinç hâlidir. Fanatik bağlılıklar, kimlik kavgaları, kör aidiyetler…

Ve hepsinin merkezinde şu tehlikeli cümle: “Benim tarafımdan bakmıyorsan, kötüsün.”

Bu cümle, etik düşüncenin iflasıdır. Diyaloğun ölümü, felsefenin mezar taşıdır.

En son ne zaman kendini sorguladın?

En son ne zaman haklı olmaktan vazgeçtin? Yargılarını kırıp, düşünmeye cesaret ettin?

 

insanın sürüye dönüşmesi

Nietzsche, insanın sürüye dönüşmesini en büyük çöküş olarak görür. Bugün insan, birey olmayı değil; ait olmayı seçiyor. Düşünmek yerine sloganlara sığınıyor. Bilmediği bu yaşam hakkında kesin hükümler veriyor; bilmediğini bilme erdeminden bile yoksun bir özgüvenle konuşuyor.

Artık insanlar bana ilkel geliyor. Davranışlarıyla, ilişkileriyle, kurdukları iktidar oyunlarıyla… Ve belki de en trajik olanı şu: Boşluklarını fark edecek cesareti bile kalmamış olmaları.

İnsanlığın gerçek kaybı, savaşlarda ya da felaketlerde yaşanmadı. İnsanlık, sorgulama yetisini kaybettiği gün sessizce çöktü.

Ve ben, o çöküşü izledim.

 

Sonuç

İnsanlığın çöküşü büyük felaketlerle değil, küçük düşünsel vazgeçişlerle gerçekleşmiştir. İnsan, sorgulamayı bıraktığı gün; hakikati değil, konforu seçtiği gün; insanlığını sessizce yitirmiştir.

Bu metin, bir yargıdançok bir tanıklıktır. Umudun çekildiği yerde başlayan bir gözlemin, insan sonrası bilince dair tuttuğu kayıttır.

Dipnotlar

1. Bloch, E. Umut İlkesi,Suhrkamp Verlag. 2. Kafka, F. Dava, çev. Kamuran Şipal.

3.Sadi Şirazi, Bostan ve Gülistan,çeşitli çeviriler. 4. Camus, A. Sisifos Söyleni, çev. Tahsin Yücel.

5. Nietzsche, F. Böyle Buyurdu Zerdüşt, çev. Ahmet Cemal.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —