Metin KURT

Tarih: 15.10.2025 10:26

Kendi Toprağında Yabancılaşan Millet

Facebook Twitter Linked-in

“Türk’ün En Garip Olduğu Yer, Kendi Vatanıdır” – Peyami Safa’nın Sözünden Günümüze Bir Aynalama

Kendi toprağında yabancı olmak: Dün de böyleydi, bugün de…

Zamanın aynasında yüzümüze vuran o acı gerçek bazen bir cümlede saklıdır. Peyami Safa, bundan yaklaşık bir asır önce “Türk’ün en garip olduğu yer, kendi vatanıdır” dediğinde, aslında yalnızca bir tespit değil, bir sarsıntı bırakmıştı zihinlerde.
O söz, bugünün Türkiye’sinde hâlâ yankılanıyor: Çünkü Türk insanı, bazen kendi ülkesinde, kendi dilinde, kendi değerlerinde bile misafir gibidir artık.

Cumhuriyet’in Başında Bir Uyarıydı Bu Söz

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Peyami Safa, Batı özentiliğiyle gelen yabancılaşmayı kaleminin keskin ucuyla eleştiriyordu.
Bir yanda modernleşme rüzgârı, diğer yanda köklerinden kopma korkusu…
İstanbul’un Beyoğlu sokaklarında şapka devrimi konuşulurken, Anadolu köylerinde hâlâ “bu topraklar kimin” sorusu yankılanıyordu.
Safa bu ikilemi gördü.
Görmekle kalmadı, yazdı, uyardı, seslendi:

“Kendini inkâr eden bir millet, başkasına benzemeye çalışan bir gölgeye dönüşür.”

O dönemde “gariplik”, modernleşmenin bedeliydi. Bugünse “gariplik”, kendi değerini koruyamamanın utancı hâline geldi.

Bugünün Türkiye’sinde Gariplik Başka Bir Biçim Aldı

Artık “garip” kelimesi, sadece yoksulluk değil; kendine ait olamamak anlamına geliyor.
Bir millet düşünün, kendi kahvesini yabancı markalardan içiyor, kendi türküsünü yabancı ritimle söylüyor, kendi atasözünü sosyal medyada İngilizce paylaşıyor.
Köyünden çıkıp şehre gelen delikanlı, kimliğini apartman koridorlarında kaybediyor.
Kültürünü sahiplenmek yerine, “geri kalmışlık” olarak yaftalıyor.
Ve en acısı:
Kendi toprağında üretip, kendi sofrasında tüketemiyor.

Bu hâl, Peyami Safa’nın o sözünü yeniden diriltiyor:
“Türk’ün en garip olduğu yer, kendi vatanıdır.”
Çünkü yabancının elinde değer bulan şey, Türk’ün elinde sıradanlaşıyor.

Bir Milletin Hafızası Silinirse, Kökü De Kurur

Tarih, sadece kitaplarda değil; taşlarda, türkülerde, sofralarda, kokularda yaşar.
Bugün şehirlerimiz birbirine benzedi; taş evler beton kulelere dönüştü.
Köy kahvelerinde hikâye anlatan dedeler yerini telefondan video izleyen gençlere bıraktı.
Unutulan her kelime, kaybolan her gelenek, bir milletin belleğinden kopan bir sayfadır.

Oysa Türk milleti, tarih boyunca “yurdunda yurtlu” bir milletti.
Çadırını nereye kursa, orayı vatan bilirdi.
Şimdi ise, kimliği elinden alınmış bir kimliksizliğin sessizliğinde, kendi ülkesinde “garip” olmaya başladı.

Ekonomide, Kültürde, Ruhda Gariplik

Bir zamanlar bu topraklarda “üreten el kutsaldır” denirdi.
Bugün üretmek yerine “ithal etmek” marifet sayılıyor.
Bir kahve bile kendi adımıza olsa da, fincanı, şekeri, logosu yabancılaşmış.
Sanatta da durum farklı değil: Türk ressam kendi tuvalinde yabancı bir yüz arıyor, Türk yazarı kendi insanını anlatmaya utanıyor.
Televizyon dizilerinde kendi kültürümüz karikatürleşiyor, reklam panolarında kendi yüzümüz tanınmaz hale geliyor.

Gariplik budur işte:
Kendi vatanında kendin olmaktan utanmak…

Çözüm, Köküne Dönmekte

Bu yazı bir yakınma değil, bir çağrıdır:
Türk’ün kendi vatanında yeniden “ev sahibi” olması için…
Kendi üretimine, kendi emeğine, kendi kelimesine sahip çıkması için…
Çünkü “yerli” olmak, sadece üretmek değil; kendini bilmek, geçmişine saygı duymak demektir.

Anadolu’nun her karış toprağında bir hikâye, bir bilgelik, bir iz var.
Biz o izleri kaybedersek, Peyami Safa’nın sözü yalnız bir tespit değil, bir vasiyet olur.

Peyami Safa, kalemini bir zamanın aynası olarak kullandı.
Bugün o aynaya baktığımızda, yüzümüzü değil, unuttuğumuz benliğimizi görüyoruz.
Ve o aynadan hâlâ şu ses yankılanıyor:

“Türk’ün en garip olduğu yer, kendi vatanıdır.”

Bu sözü anlamak, sadece edebiyatı değil, kimliği de kurtarmaktır.
Çünkü kendi vatanında “garip” olmaktan kurtulmanın tek yolu, kendini hatırlamaktır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —