KÂFİRE KARŞI MÜCADELEYİ İBADET SAYAN MÜSLÜMAN MOĞOL HÜKÜMDAR: BERKE HAN

Cengiz Han’ın torunu, Cuci Han’ın oğlu, Batu Han’ın kardeşi, Sertak ile Ulakçı hanların da halefi olan Berke Han, 1208’de dünyaya gelmiş olup, kendisinin gençliğiyle ilgili kaynaklarda pek fazla bilgi bulunmamaktadır.
1246 ve 1251 yıllarında amcası Ögedey’in oğlu Güyük ile öbür amcası Tuluy’un oğlu Mengü’nün tahta geçişlerindeki kurultayda yer aldı ve gayretleriyle bazı iç çekişmeleri önledi.
İkinci kurultayda hükümdar ailesinin en yaşlı üyesi sıfatıyla kurultaya reislik etmiş ve belki Çağatay ve Ögedey'in torunlarının mahkemesinde müessir bir rol de oynamıştır.
Berke Han'ın Müslümanlığı hükümdar olmadan önce Hârizm’de bulunduğu sıralarda kabul ettiği yüksek ihtimal olarak görülürken başka rivayetler de bulunmaktadır. Ebû'l-Gâzî Bahadır Han'ın kaleme aldığı Şecere-i Türk adlı kitabının 178. ve 179. sayfalarında Berke Han'ın tahta çıktıktan sonra Müslüman olduğu geçer. Şecere-i Türk'e göre Berke bir gün ağabeyi Batu Han tarafından inşa ettirilen Saray şehrine giderken Buhârâ'dan gelen büyük bir kervana rast geldi. Bunlar arasında bulunan iki tacir ile sohbet etmek için bir köşeye çekildi ve onlara İslâmî hükümler hakkında işittiği şeylere dair sorular sordu. Tacirler, dinleri hakkında o kadar ikna edici açıklamalarda bulundurlar ki, Berke tam bir samimiyetle onların söylediklerine inandı ve İslâm'ı kabul etti. Müslüman olduğunu küçük kardeşi Togay Timura söyledi ve kendisine uyması için onu ikna etmeye çalıştı, o da İslâm'ı kabul etti. Bu tarihten sonra Berke Han, Müslüman olduğunu açık bir şekilde ortaya koydu ve kâfirlerle mücadele etmeyi bir amaç haline getirdi.
Sertak ve Ulakçı’nın kısa saltanatlarından sonra 1256 yılı sonunda Altın Orda tahtına geçti.
Saltanatının ilk yıllarında batıda Galiçya’da ayaklanan Kral Daniel’in isyanı bastırılarak yeni inşa edilen kaleler yıktırıldı. Ardından Litvanya ve Polonya’nın istilâsına başlanarak Saint Domierz Kalesi tahrip edildi, Kraków Kalesi ile bazı kaleler ele geçirildi. Bu durum karşısında Kral Utangaç Boleslas Macaristan’a iltica etmek zorunda kaldı. Diğer taraftan Rus Knezliği ile mevcut olan dostluk, vergi meselesinden dolayı meydana gelen ayaklanmalar sebebiyle bozuldu. 1259’da Novgorod Rostov, Suzdal ve Yaroslav gibi şehirlerdeki isyanlar derhal bastırıldı. Knez Yaroslav oğlu Aleksandr Berke Han’ın üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldı.
Öte yandan Berke Han, Ortadoğu'daki politikalarında ise İran Moğolları ile olan düşmanlığı nedeniyle sonradan Mısır sultanları ile yakınlık kurmayı tercih etmiş ve bu münasebetle Mısır'dan birkaç sefâret heyeti kabul etmiştir. Berke'nin yalnız kendisi değil, hanımları ve emrindekiler de Müslüman olmuşlardı. Hanımlarının ve emirlerinin her birinin yanında bir imam ve müezzin vardı. Ayrıca çocuklara Kur'an'ı Kerîm öğreten okullar bulunuyordu. Bu arada, İslâmî olmayan geleneklere Moğolistan'da uyuluyordu. Mesela İslâmiyet ile uyuşmayan bir âdet vardı ki o da; nehir suyunu yıkama ve yıkanma için kullanmamalarıydı. Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler adlı kitabının 146. sayfasında Berke Han'ın üzerine eğilen Barthold'a göre Altın Ordu'dan Mısır'a gelen Berke'nin çağdaşları İslâm medeniyetini daha çok benimsemek zorundaydılar. Bilindiği gibi Berke, kızını Sultan Baybars (1260-1277) ile evlendimişti. Bu evlilikten Baybars'ın ilk halefi Said Han Muhammed doğdu ki, buna aynı zamanda Nâsıruddin Berke Han adını vermişlerdi.
Berke Han, kâfire karşı mücadelesini Bizans’a sığınmış olan Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykâvus’un İmparator Mikhail VIII. Palaiologos’un emriyle Enez Kalesi’ne kapatılması üzerine bu imparatorluğa karşı harekete geçerek sürdürecekti. İmparatorun bizzat kumanda ettiği kuvvetler, Bulgar Çarı Teş’in de yardımıyla bozguna uğratıldı. Cuci ailesinden Nogay, İzzeddin ve ailesini kurtarıp Berke’ye gönderdi. Burada izzet ve ikram gören İzzeddin Orbay Hatun’la evlendirildi. Solhad ile Suğdak’ın gelirleri kendisine tahsis edildi. Ceneviz kaynaklarında belirtildiğine göre İzzeddin’e Kefe’de bir de saray verilmişti. Altın Orda tehdidine karşı Bizans evlilik yolu ile Berke Han’a yaklaşmak istedi, saraya mensup Prenses Euphrosyne’yi zengin hediyelerle Nogay’a vererek akrabalık kurdu.
Berke’yi yakından ilgilendiren asıl siyasî konu İlhanlılar idi. 1256’ya kadar büyük han adına birlikte hareket eden iki devlet, Hülâgû’nun Berke Han’a karşı cephe almasıyla rekabet içine girdi. Berke Han İlhanlılar’a karşı siyasî dengeyi sağlamak için Memlük Sultanı Zâhir Rükneddin Baybars’a elçi göndererek İslâm ülkelerini istilâ ve halka zulmeden Hülâgû’ya karşı birlikte mücadele etmeyi teklif etti ve savaşı kazanırlarsa onun elindeki bütün toprakları alıp kendisine vereceğini bildirdi. Böylelikle Berke Han, kâfire karşı mücadelesini aynı biyolojik kökenden olduğu Moğollara karşı savaşarak sürdürecekti.
İlhanlılar’ın Azerbaycan’ı istilâ ederek sınırı Derbend’den geçirmeleri ve topraklarındaki Altın Ordalı tüccarları öldürmeleri tarafları savaşa sürükledi. 1263’te meydana gelen savaşta Hülâgû ağır bir bozguna uğradı. Bu haber İslâm dünyasında büyük bir sevinç yarattı. Berke savaş alanında pek çok kişinin öldüğünü öğrenince, “Allah, Moğollar’ı Moğollar’ın kılıcı ile öldüren Hülâgû’yu utandırsın” diyerek üzüntüsünü belirtmiştir.
Hülâgû’nun 1265’te ölümü üzerine yerine geçen Abaka Han da Berke’ye karşı aynı siyaseti devam ettirdi. Aynı yıl Kür nehri sahilinde İlhanlılar ile Altın Orda kuvvetleri karşı karşıya geldiler. Irmağın her iki tarafındaki kuvvetler bir müddet savaş nizamında beklediler. Berke Tiflis tarafına giderek nehri geçtikten sonra İlhanlılar’a saldırmayı düşünüyordu. Ancak ömrü buna yetmedi; 1266’da vefat etti. Berke’nin cenazesi töre gereğince başşehir Saray’a götürüldü ve burada toprağa verildi. Oğlu olmadığı için yerine Batu’nun torunu Mengü Timur han ilân edildi.
Tarihe ilk müslüman Altın Orda hükümdarı olarak geçen Berke Han, İslâmiyet’i daha yeğenleri zamanında kabul etmiş ve Sertak Han ile de bu yüzden anlaşmazlığa düşmüştü. İslâmiyet’i kabulünde Şeyh Necmeddîn-i Kübrâ’nın halifelerinden Seyfeddin el-Bâharzî’nin büyük rolü olmuştu. Saray şehrinin kurulmasından sonra Türkistan’la ticarî münasebetler artmış ve bunun sonucu İslâmiyet süratle yayılmıştır. Cûzcânî ve Cüveynî’nin yazdıklarından anlaşıldığına göre Berke yasa ve şeriatı birlikte uygulamış, her iki sistemin ruhuna bütün samimiyetiyle bağlı kalmıştır. Kur’ân-ı Kerîm öğretmek üzere okullar açtırmış, Saray’da imam ve müezzinler bulundurmuş ve âlimleri himaye etmiştir.
Berke Han zamanında en parlak devrini yaşayan Altın Orda Moğolistan’daki büyük kağanlıktan ayrılmış ve tamamen bağımsız bir devlet olmuştur. Onun kendi adına sikke bastırması da bunu göstermektedir.
Berke’nin Saray (Sarây-ı Berke) adıyla İdil nehri kıyısındaki büyük bir düzlükte inşa ettirdiği şehir kısa zamanda bir ticaret merkezi haline gelmiştir. İbn Battûta ve birçok Batılı seyyah bu şehirden övgüyle söz etmişlerdir. Sarây-ı Berke’nin yeri bugün tam olarak tesbit edilememiştir. Tzarev veya Selitrennoye Selitrenniy Gorodok’ta harabeleri meydana çıkarmak için çalışmalar yapılmıştır. Bazı maddî kültür kalıntıları ise Leningrad Müzesi’nde sergilenmektedir.