“Kimseye Yaslanmadık, Eğilmedik”
Yola çıkarken arkamızda bir gölge, bir güç, bir dayanak aramadık. Kapı kapı dolaşıp destek ve işaret beklemedik. Kimseden izin almadık, kimsenin gölgesine sığınmadık. Çünkü biliyorduk ki hakikatin omurgası kimseye yaslanmaz; hakikat kendi ayakları üzerinde durur.
Biz de öyle durduk.
Birileri "olmaz", "yapamaz", "bitersiniz" dedi. Kimileri daha ilk adımda üzerimize gölge düşürmeye, "küçük" göstermeye çalıştı. Mahalle sitesi dediler, alay ettiler, küçümsediler. Lakin bilmedikleri bir şey vardı: Küçümsenen yer, büyümenin en sağlam toprağıdır. Biz küçümsendikçe büyüdük, dışlandıkça güçlendik.
Önce vurup sonra menfaat bekleyenlerden olmadık. Kimseden pay istemedik. Bir haber paylaştığımızda karşılığında masa altından zarf, kapı arkasından ihale, telefon ucundan rica beklemedik. Bu şehirde kalemimizi eğmeden yazdık. Yazarken de vicdanımızı satmadık, kalemimizin ucuna fiyat etiketi iliştirmedik.
Bazıları gibi önce taşlayıp sonra alkış toplamaya çalışmadık. Bizim öfkemiz de sevgimiz de gerçekti. Kızgınlığımız bir çıkar kapısı değil, haykırılan bir sesi duyurma çabasıydı. Bizi taşladılar, dışladılar, yok saymaya çalıştılar. Sansür yedik, habere erişim engeli yedik, görmezden gelindik. Ama ne oldu? Yine de yıkılmadık. Düştüğümüz yerden kalkmasını bildik.
Çünkü biz bu şehre inanıyorduk.
Aksaray'a, bu toprağın insanına, bu kültürün değerine.
Haber yaparken şov derdinde olmadık. Ekranlara çıkıp kendimizi büyütmeye çalışmadık. Ulusal basına haber taşıyorsak bu şehrin ismini duyurmak içindi; alkış toplamak için değil. Her başarı haberinde Aksaray yazsın, her gelişmede bu şehrin adı anılsın, bu toprak değer kazansın istedik. Kimileri bunu anlamadı, kimileri görmezden geldi, kimileri kıskandı bile. Ama biz bildiğimiz yoldan, doğru bildiğimiz duruştan şaşmadık.
Bugüne kadar yayınladığımız hiçbir haberi geri çekmedik. Kaldırmadık, gizlemedik, unutturmadık. Çünkü haber dediğin namus gibidir; bir kez geri çekersen, bir daha kimse inanmaz. Biz her cümlemizin, her haberimizin, her başlığımızın arkasında durduk. Gizli ajandamız olmadı. Masamızın altı boştu. Arşivimiz temizdi.
Kimi zaman susturulmak istendik, kimi zaman yok sayıldık. Bazen saldırdılar, bazen iftira attılar. Ama biz yine susturulamadık. Çünkü gerçek susturulamaz.
Bugün dönüp geriye bakınca görüyoruz ki, o küçümsenen adımlar meğer yarının büyük yürüyüşüne dönüşüyormuş. Şimdi konuşanlar, bir zamanlar alay edenler, belki bugün bile gerçeği görmek istemeyenler var. Ama asıl mesele ne onların sözleri, ne de kurdukları engeller. Asıl mesele, bu yolda kimin ne kadar sabrettiği, ne kadar bedel ödediği ve ne kadar dik durabildiğidir.
Biz dik durduk.
Kırılsak da eğilmedik.
Sarsılsak da yıkılmadık.
Ne yalakalık yaptık, ne şantaj, ne montaj. Kimseden fatura kesip karşılık istemedik. Kapı kapı dolaşıp çıkar aramadık. Aramayacağız da. Bu şehir için, bu halk için, bu işin namusu için yazmaya devam edeceğiz.
Çünkü biliyoruz:
Gazetecilik çatışma değil, arayıştır.
Hakikat, birilerinin rahatı bozulmasın diye filtreden geçirilmez.
Kamuoyu birilerinin gölgesinde değil, hakkın ve vicdanın ışığında aydınlanır.
Ve en önemlisi,
Gerçek, en sonunda mutlaka kazanır.
Biz o güne kadar yürümeye, yazmaya, anlatmaya, savunmaya devam edeceğiz.
Kim gülerse gülsün, kim küçümserse küçümsesin, kim engel olursa olsun.
Biz buradayız.
Burada durmaya da devam edeceğiz.