Yıllar sonra ülkemiz için tekrar beka sorunu olup Kırmızı Kitap’a girmesi gereken yeni baş belası: İsrail ve Siyonizm
Önceki gün manşetleri karıştırırken Siyonist İsrail’in Suriye’de gerçekleştirdiği işgali adım adım genişlettiğini, ülkenin güneybatısındaki Kuneytra ili kırsalında ilerlediğini ve bu ile bağlı El Rezaniye ve Seyda El Hanut köylerine girdiğini yazan haberi okuduğumda 13 yıllık iç savaşın adeta tükettiği, çökerttiği Suriye’nin azgın İsrail’e karşı haliyle ufacık bir mukavemet bile gösteremediğini ve artık İsrail’le aramızda bir tampon kalmadığını gördüm ve içimden “Bela adım adım bize doğru yaklaşıyor, tehdit kapımıza adım adım geliyor” dedim.
Evet bela, tehdit dedim çünkü Gazze’den, Filistin’den başlayarak Lübnan, Suriye falan demeden hem geçen yıl hem de bu yıl İran’la da dalaşan ve Ortadoğu için baş ağrısı haline gelmiş bulunan İsrail, emin olun Türkiye’nin karşısında da aynı edepsizce tavırları ortaya koymaktan geri kalmayacaktır. Tıpkı tarihsel olarak mazide de geri kalmadığı gibi…
Evet, mazide de bu güruh Türkiye’nin başına bela olmuştur ki işte Osmanlı’nın çöküş sürecinde başta Theodor Herzl olmak üzere Siyonizm’in baronları imparatorluğun çöküşünde nasıl rol oynamışlar herkes okuyup öğrenmelidir.
Üstelik Osmanlı Yahudilere hiçbir kötülük yapmadığı halde, onları 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa’da uğradıkları soykırım sürecinden kurtardığı ve hep iyilik yaptığı halde yaptığı iyiliklerden hep kendisi aleyhine marazlar hasıl olmuştur.
Ayrıca I. Dünya Savaşı’nda Şerif Hüseyin’ler ve Hınçak-Taşnak çeteleri kadar ele alınmayan Siyon Katır Birliği ve Nili adındaki casusluk örgütü de aleyhimize emperyalistlerle iş tutmuşlardır ki resmi tarih bunları sürekli pas geçmeyi tercih eder. Tarih ders kitapları da “Arap ve Ermeni ihanetleri” diye viyakladığı kadar “Siyonist Yahudi hançeri”ni asla içermez.
İşin daha da vahim yanı Türkiye’deki Atatürk düşmanlığının ve devrim karşıtlığının kaynağı olarak hep Arap ve İslâm dünyası gösterilse de Siyonizm’in marifetlerine hiç değinilmez.
Türkiye’deki yenilik ve ilerleme hamlelerinin karşısına dikilen Yahudi/Siyonist muhalefet milletimize yıllar yılı hep unutturulmaya çalışılmıştır.
İki örnek verecek olursak Türkiye’de 1928’de yapılan Harf İnkılâbı’na yönelik en büyük muhalif ses Yahudi cemaatinden ve Yahudilerin en etkili isimlerinden Avram Galanti’den gelmiştir.
Yazarı olduğu “Arabi Harfleri Telakkimize Mani Değildir” başlıklı kitabın 143.sayfasında Latin alfabesinin mazimizle alakamızı keseceğini, çünkü yeni neslin 1300 yıllık tarihinden, edebiyatından, ilmi ve fikri geçmişinden habersiz olacağından bahseden Avram Galanti’yi ve Yahudileri Harf İnkılâbı vesilesiyle Arap harflerinin bırakılması niçin bu kadar geriyor anlamak mümkün değildir. Öyle ya, sahi Yahudiler Arapları düşman görmüyor muydu? Düşmanı olduğunuz Arapların harflerinin bırakılması neden sizi rahatsız ediyor ey Avram Galanti ve Yahudi cemaati?
Bu soruyu soracak bir babayiğit aranıyor.
Öte yandan gene kaynaklar ışığında bakacak olursak Rifat Bali’nin kaleme aldığı Bir Türkleştirme Serüveni adlı kitabının 93.sayfasında Cumhuriyet rejiminin benimsediği laiklik ilkesine en büyük muhalefeti yapan azınlık cemaatin Yahudi cemaati olduğu belirtilmektedir.
İşte çağdaş dünyada Türkiye’nin hak ettiği yeri almasına bile muhalefet eden Yahudiler ve Siyonist zihniyete bugün baktığımızda İsrail ordusunda savaşan binlerce Türk vatandaşını yanlarına çekmişler, başta PKK olmak üzere vatanımızı bölmeye çalışan terör şebekelerine arka çıkmakla meşguller…
Önce Filistin, ardından Afganistan, Irak ve Libya ve geldiğimiz son aşamada Lübnan ve İran nasıl hedefe oturtuldu görüyoruz. Şimdi de Suriye’de adım adım işgali ilerleten bir İsrail gerçeği önümüzde. Ezcümle İsrail’le aramızda ne kadar tampon görevi gören aktör varsa peşpeşe tasfiye edildi. Artık İsrail, geçmişte Ermenistan’ı ve şu an halihazırda şımarık komşu Yunanistan’ı aratmayacak şekilde namlularını bize çevirmiş düşman statüsünde fiili bir komşu haline geldi bizim için.
Yani her patlak veren olay bu kadar mı üst üste gelir takdiri kamuoyu yapsın. Fakat yaşanan bu kadar gelişmenin ışığında şunu diyebiliriz ki tıpkı bir asır önce olduğu gibi Siyonizm’in hedefinde olduğumuz asla inkar edilemez bir gerçektir.
Daha dün Cumhuriyet’in gerçekleştirdiği yenileşme ve ilerleme hareketlerine karşı duran Yahudi cemaati ve Siyonist zihniyet, şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını açıktan hedef alıyor.
Bu yüzden Türkiye olarak başta MGK olmak üzere devlet kurumlarımız bu gerçeğe göre bir eylem planı hazırlamalıdır ve ülke olarak adım adım burnumuzun ucuna gelen tehlikeye karşı bünyemizi ve elimizi daha kuvvetli hale getirmeliyiz.
Kısacası kritik bir döneme giriyoruz ve bir asır önce yedi düvele karşı teslim olmamış, halihazırda yıllarca teröre karşı tavizsiz mücadeleler vermiş bir ülke olarak sınırımıza doğru yaklaşan bu soruna karşı da vakur bir duruşu ortaya koymalıyız.
Unutmayalım: Başka TÜRKİYE yok!