Sabahın köründe köy meydanında kocaman bir kümeste toplanmış binlerce tavuk düşünün. Güneş daha yeni doğuyor. Her gün olduğu gibi, görevli ellerinde kovalarla geliyor. Kovaların içi mısırla, buğdayla dolu. Tavukların gözleri hemen parlıyor, gagalar telaşla ileri atılıyor. Çünkü onlar bilir ki gün, önlerine ne atılırsa onunla başlayacak. Yemini kapabilen kapar, kapamayan ise aç kalır.
Ne var ki aynı anda arkada başka bir hareketlilik vardır. Gözleri yeme odaklanan tavukların yumurtaları toplanmaktadır. Her gün, her saat, her yıl… Tavuklar gagalamaya devam ederken yumurtalar birer birer kasalara yerleştirilir. Kasalar köyün dışına çıkar, şehirdeki pazarlarda paraya çevrilir. Tavuklar ise hâlâ daha çok yem umuduyla gagalamaya devam eder.
Bu hikâyeyi okurken aklınıza “eh, bu tavukların suçu ne?” diye bir soru gelebilir. Ama işte mesele burada başlıyor. Tavuğun dikkati hep önündedir. Yumurtası, yani gerçek değeri, yani emeği, yani geleceği arkasında kalmıştır. Arkasına bakmaz, baksa da umursamaz. Çünkü önündeki yemin cazibesi gözlerini kör etmiştir.
Bu tabloyu fazla tanıdık bulmadınız mı?
Toplum olarak bizler de çoğu zaman “tavuk toplum”a dönüşürüz. Önümüze konulan ucuz vaatler, parlak reklamlar, günü kurtaracak küçük menfaatler, anlık mutluluklar… Hepsini iştahla gagalarız. Ama aynı anda arkamızdan kim bilir neler alınır? Umudumuz, emeğimiz, geleceğimiz, çocuklarımızın hakkı… Hepsi birer birer toplanır, paketlenir ve başka yerlerde satılır. Biz ise hâlâ bir sonraki yem sepetinin hayalini kurarız.
Köyün en yaşlı tavuğu bir gün şöyle der:
“Biz her sabah aynı telaşla yeme saldırırken, arkamızdan birileri yumurtalarımızı çalıyor. Belki de önümüzdeki yem, aslında kendi yumurtamızın bedeli…”
Ama genç tavuklar bu sözlere güler.
“Yumurta mı? O da ne? Bizim işimiz gagalamak. Bugün biraz yem gelsin de, yarına Allah kerim.”
İşte ironi burada saklıdır. İnsanlar gibi tavuklar da kısa vadeyi uzun vadeye tercih eder. Onlar da günü kurtarmanın peşindedir. Oysa yumurtaları biriktirseler, kendi sofralarını kursalar, belki de özgür bir yaşamları olurdu. Ama kimse arkaya bakmaz. Çünkü önümüzde her zaman dikkat dağıtıcı bir avuç yem vardır.
Bir düşünün:
Bugün önümüze atılan hangi yemlerle oyalanıyoruz?
Kimler arkamızdan hangi yumurtaları topluyor?
Ve en önemlisi, biz ne zaman önümüzden başımızı kaldırıp arkamıza bakacağız?